Rus zulmünden binlerce şehit vererek Osmanlı’ya sığınan Kazan Tatarları’nın yaşadığı Gediz-Kütahya yolu üzerinde Efendiköprüsü Köyü’nde öğretmen olarak görev yapmaktaydım.
Fırsat buldukça hergün Risale-i Nur derslerinin yapıldığı Gediz’deki medreseye derse gidiyordum. 1973 yıllarında çok az bulunan otobüsler seyahat saatleri itibari ile bizim işimize yaramıyordu. Kütahya istikametinden gelen kömür götürüp boş dönen maden kamyonlarının şoför mahallinde seyahat etmek bizim için çok lükstü. Aynı nakliyat işinde çalışan kamyoncu Nur Talebesi ağabeylerim beni bütün şoförlere söylemişlerdi. Günün hangi saatinde olursa olsun yola çıkıp madenci kamyonlarını durdurmak istesem istisnasız durup beni şoför mahallinde hem de para almadan derse yetiştirirlerdi. Para olarak bir bedel ödemiyordum. Fakat her şoför biraz da alaylı şu soruyu bana sorar zevkle cevabımı beklerlerdi. Bu soru beni çok sıkmaya başlamıştı. İşin ilginç tarafı köyde yaşayanlar dinlerine çok bağlı ve namazında insanlardı. Başta Yahya Aygül Ağabeyim (Allah rahmet eylesin) ve hanımı Fatma Ablam olmak üzere bütün köylülerim her öğünde yemek hazırlar, kaldığım odaya bırakırlardı. Misafirim gelse evlerinde yemek yedirmeden asla salmazlardı. Bunun için şoförlerin alayvari sorusu beni kızdırıyordu. Her şoför, “Hoca! Sana bu köyde iyi at eti yediriyorlardır haaa?”
Köyümüzün çok değerli imamı, herkesin hürmet ettiği benim de çok sevdiğim Züfer Hocam vardı.
Bir gün dayanamadım soruverdim:
- Züfer Hocam! Ben buradan hangi kamyoncuyla yola gitsem bana hemen “Bu köyde sana iyi at eti yediriyorlardır hoca?” diyorlar.
Züfer Hocam beklemeden ve surat asmadan bana dinimizin hükmünü hatırlattı.
- Sen onlara de ki; sigara içiyor musunuz?
Tabiî ki alacağın cevap “evet” olacaktır. Sigaranın dinimizdeki yeri nedir bilir misin? Cevap büyük çoğunlukla “hayır” olacaktır. İşte o zaman şu hükmü hatırlat.
- İslâm ilmihalini açıp okursan göreceksin ki; sigara tahrimen mekruh, (harama yakın), at eti yemek tenzihen mekruh (helâle yakın.) Senin içtiğin sigara bana yedirildiğini söylediğin at etinden daha kötü. (Gerçi kendileri yeseler bile bana hiçbir zaman yedirmemişlerdi.)
Bugün okuduğum şu yaşanmış hikâye benim zihnimde bu hatıramı canlandırdı.
“CENNETTE SİGARA ARAYAN HOCA!
Şeyhülislâm Ebussuud Efendi, Amerika kıt’asının keşfinden sonra keşfolunup bütün dünyayı saran tütün iptilâsı üzerine şu sözleri söylemiş:
Bir acayip bid’at gelmiş cihana,
Aman ha değmesin ehl-i îmana!
Duhan diye isim vermişler ona,
Tütsü verir çıksın diye îmana!
Bazı imamlar nûş edip içerler,
İçip de mihraba niçin geçerler?
Melekler istikrâh edip kaçarlar,
Şikâyet ederler varıp Rahmân’a
Enbiyâdan hiçbir kimse içmedi
İçin diye tembih dahî etmedi
Seleften hiç kimse alıp-satmadı,
Ticareti haramdır bezirgâna...
***
Kötülüğü, sıhhate zararı henüz yeterince bilinmeyip, hükmü verilmediğinden sigaraya alışmış hem de çok sigara içen bir zat olan Şeyh Altıparmak Mehmed Efendi’nin eline bu manzûme ulaşınca, manzûmenin yazılı olduğu kâğıdı çevirmiş o da şunu yazmış:
Ey tütüne haramdır diyen ahmak,
Niçin haram olsun bir yeşil yaprak?
Tütün yetiştirmedi mi bu mukaddes toprak?
Haram olsaydı içer miydi Şeyh Altıparmak!
Ve bunu özel bir postayla göndermiş. O gece Şeyh Altıparmak Mehmed Efendi bir rüya görmüş: Rüyasında kıyâmet kopmuş, hesaplar görülmüş, Şeyh Altıparmak da Cennete girmeye hak kazananlar arasında Cennete girmiş. Kendisine yerini göstermişler, mükemmel ikramlar, sedirler, koltuklar hazır... Geçmiş oturmuş.
Tiryakilerin canı iki yerde çok sigara istermiş. Biri çok sıkıntılı anlarda, diğeri çok huzurlu anlarda. Altıparmak’ın da Cennete varıp oturunca canı sigara istemiş. Hemen cebinden tabakasını çıkarmış, sigarayı sarmış, ağzına götürmüş, fakat yakmak için ateş yok.
Etraftakilere sormuş: Bunu yakacağım, ateş yok mu?
– Yâ Şeyh! Biliyorsun burası Cennet, Cennette ateş olmaz. Bunu tutuşturmak istiyorsan, bir yol Cehenneme gidiver!
O an sigara içme arzusu öyle bastırmış ki, Altıparmak elinde sigarası Cennetten çıkmış ve Cehennemde sigarayı yakıp tekrar Cennetin kapısına yönelmiş. Yine o çok özlediği dumanlar içerisinde Cennetin kapısına varmış, bakmış ki, kapı kapanmış. Kapıyı vurmuş. İçeriden seslenmişler:
– Kim o?
– Ben Şeyh Altıparmak! Ben Cennetlikler arasındayım! Açın kapıyı!
– Ne istiyorsun?
– Yerime geçmek istiyorum.
– Yâ Şeyh eğer Cennete girmek istiyorsan, at ağzındaki ateşi, çünkü Cennet ateş yeri değil!
Şeyh Altıparmak bu cevabın sıkıntısı ile kan-ter içerisinde uykusundan uyanmış hemen abdest almış. Yetmiş defa tövbe secdesine kapanıp, “Tövbe yâ Rabbi, tövbe yâ Rabbi!” diye istiğfar etmiş, ondan sonra da;
“Hâlda hâldaşım, sinde sindaşım, tarikatta yoldaşım, dünya ve âhirette kardaşım Ebussuud Efendi’ye” diye başlayan bir mektup yazmış.
Mektubunda; “Size gönderdiğim berbat-nâmeden dolayı sizden özür diliyor, affınızı istirham ediyorum” diye bu büyük âlimden bağışlanmasını dilemiş.
Bu hâdiseden sonra Şeyh Altıparmak bir daha sigara içmediği gibi mürîdanını da sigaradan men etmiş..” (alıntıdır)
Kimse bilmediği konuda hüküm icra etmesin. Başkasını da suçlamasın. Allah cümlemizi hayra yakın şerden uzak eylesin.