Dünyanın beş para etmez makam ve menfaatlerine ulaşmak sevdasıyla masum insanlara iftira ile bir yerlere getirilenler, ne oldu başınız göğe mi değdi?
Haketmediğiniz makamlara geldiniz, belki eşinizi de bir yerlere taşıdınız. Peki hergün beraber olduğunuz o masum insanları işinden, aşından etmeye, çoluk çocuğunu perperişan etmeye değer miydi?
Biz kaderin mahkûmuyuz. Siz ise zulme sebep oldunuz. Bütün günahlara ortaksınız. Aklınız sizi sıkacak, varsa vicdanınız hep azab içinde kalacak. Bütün makamlar, mevkiler, şan, şöhret, menfaat fani olup gidecek. Fakat bütün günahlarını ağır bir yük gibi sırtınızda bırakacak. Öldüremediğin, çaresini bulamadığın ölüm, bütün sevdiklerinle beraber seni de dar kabrin karanlığına gömecek. Ölümü yokluk sanıp kurtulacağını sanma. Çünkü o inanç seni hayatta iken mahveder. İdam sehbasına giden bir adama, giderken gittiği yolun süslenmesi, hatta dost sandıklarının alkışları o insanı ne kadar mutlu edebilir?
Binlerce küreleri sapan taşı gibi çeviren, kâinatın sahibi, sana emaneten kullanmak üzere verdiği gözün, kulağın, aklın vs. hesabını sormaktan aciz mi sanıyorsun? Ne zaman ölüm darağacına çağrılacağını sen de bilmiyorsun. Öyle korku ve dehşet içinde her an yaklaştığın darağacına gidişin senin bütün mutluluğunu tarumar eder. Düşünen aklın, hayalin, hatırlayan kayıt merkezi hafızan var ne kötü değil mi? Hadi düşünme bunları! Aklı çıkarıp atabilsen hayvan gibi yaşayabilsen rahatlıyacaksın. Fakat o da mümkün değil. Bir serçe kuşu sana ders verip ihtar ediyor: “Sen benim gibi olamazsın. Çünkü bu dünyaya imtihan için gönderilmiş, ona göre farklı yaratılmışsın.”
Kâinat Allah’ın Adl ismiyle dengede durduğu gibi, burada zalim izzetinde, mazlum zilletinde bu dünyadan göçüp gitse de bir Mahkeme-i Kübra var. Hesap görülecek, defter dürülecek. Cennet ehli zalimlerin yanışını seyrederken bir anlamda “Zalimler için yaşasın Cehennem” diyecek.