“İşte, Ramazan-ı Şerif adeta bir âhiret ticareti için gayet kârlı bir meşher, bir pazardır. Ve uhrevî hâsılat için gayet münbit bir zemindir. Ve neşvünemâ-i a’mâl için, bahardaki mâ-i Nisandır.” (Mektubat, s. 391)
İnsan bir konuyu en ziyade o hâl üzerinde olduğu durumda idrak edebiliyor; hasta iken Hastalar Risalesi’ni daha iyi idrak edebiliyorum, Ramazan ayında Ramazan Risâlesini, yani 29. Mektub’un İkinci Risale olan İkinci Kısmı’nı... Her okuduğumda farklı bir cümleye takılıyorum. İkinci kez mütalaa etmek için okumaya başladığımızda “Mâ-i Nisan” yani “Nisan suyu” tamlaması dikkatimi çekti. Peki, Nisan suyunun özelliği ne idi? Bunun üzerinde biraz düşündüm. Açıkçası herkesin bildiği kadar bildiğim ve daha önce sorgulamadığım bir şey; Nisan yağmurlarının daha faydalı olması idi. Peki neden daha faydalıydı?
Bildiğimiz üzere yağmura ‘rahmet’ deniliyor. 33. Söz 27. Pencere’de bu açık bir şekilde ifade ediliyor: “Yağmura ‘rahmet’ deniliyor. Çünkü çok âsâr-ı rahmet [rahmet eserleri] ve faydaları tazammun ettiğinden [içerdiğinden], güyâ yağmur şeklinde rahmet tecessüm etmiş [cisimleşmiş], takattur etmiş, katre katre geliyor.’’ Zîhayatın rızıklarını taahhüt altına alan, muhtaçların imdadına koşan, bir çekirdeğin çatlamasına vesile olan “Rahmet”…
Nisan yağmuru ayrı bir rahmettir. Hatta Selçuklu döneminde Nisan yağmurlarının şifalı kabul edildiği söylenir. Kaynamış süte maya olarak katıldığında sütün bu Nisan yağmuru ile mayalanabileceğini belirten rivayetler de vardır.
İlk olarak Nisan ayında çiftçinin bu yağmurlara daha çok ihtiyacı vardır. Ekinlerin filizlendiği ve en çok yağmura ihtiyacı olduğu ay bu aydır. Acaba gerçekten bu ayda yağan yağmurlar daha mı farklı, yoksa baharda her şeyin tekrar diriltilmesinin başlaması ile birlikte ihtiyaç olduğundan mı kaynaklanıyor Rahmet olması? Bu bakış açısıyla baktığımızda ekilen tohumların en ziyade bu ayda suya ihtiyacı olmasından ileri geliyor olmalı.
“Nisan suyu” kavramı ise; Mevlevilik’te bulunmakta ve 21 Nisan-21 Mayıs arasını kapsayan zaman diliminde yağmurların biriktirilmesine verilen addır. Hatta bu suyu biriktirmek için kullanılan Nisan tasları mevcuttur. Bugün Mevlana Müzesinde de sergilenmektedir.
Ramazan, yaz sonunda güz mevsiminin evvelinde yağıp yeryüzünü tozdan temizleyen yağmur manasına “ramdâ” kelimesinden alınmıştır. Üstadın “ma-i Nisan” diye adlandırmasını şimdi daha iyi anlıyorum. Ramazan-ı Şerif’in Nisan suyu gibi olması amellerin sevabının bire bin olması, Kur’ân’ın bir harfinin on sevabı varken, Ramazan-ı Şerif’te on değil bin hasene, Ramazan-ı Şerif’in Cumalarında daha ziyade ve Leyle-i Kadir’de otuz bin hasene olarak yazılmasıdır. Böyle kârlı ve ticaretli bir ay elbette ki bâkî meyveler verecek. Adeta mü’minin baharı bu ay. Nasıl bahar mevsiminde nebatata takılan harika sanat eserleri Şâhid-i Ezelî’nin nazarına resm-i geçit tarzında arz ediliyor, beşer de O’nun Saltanat-ı Rububiyetine karşı ubudiyetiyle resm-i geçit arz ediyor. İşlediği ameller Cenab-ı Hakk’ın rahmeti ile coşuyor. Cenab-ı Hakk’ın rahmeti mâ-i Nisan, bu ayda sağanak sağanak yağıyor.
Yaptığımız ameller ektiğimiz tohumlardır. Yaşanılan ay bahar! Ağustos ayında da olsak baharı yaşıyoruz adeta. Çiçekler açıyor avuçlarımızda; duâ çiçekleri! Çünkü Rahmet anında yapılan dualar makbuldür. Yıl boyunca kokusunun bile farkında olmadığımız ekmeğin kokusunu duyarak şükrün ve sabrın doruklarını yaşıyoruz. Ramazan ayının sonlarına doğru meyveleri devşirmeye başlıyoruz. Yavaş yavaş olgunlaşıyor ve Leyle-i Kadir’de kıvama geliyoruz. Malayaniyattan elimizi eteğimizi çekip bütün âlemlerin Rabbi ve Halıkının kelâmı olan Kur’ân-ı Kerim’le hemhâl oluyoruz.
Oruç ayı Ramazan, Sabır ayı Ramazan, Şükür ayı Ramazan, Kur’ân ayı Ramazan, Rahmet ayı Ramazan, Kur’an-ı Hâkim’in inzal ediliş sebebi ile İlâhî bir bayramdır Ramazan…
HABİBE IŞIK
[email protected]