Türkiye yirmi üç yıllık AKP iktidarı ve “tek kişilik hükûmet”te sadece ağır ekonomik çöküşte değil, demokrasiden hukuka temel hak ve hürriyetlerden ifade hürriyetine birçok alanda dibe vurmuş. Bu yüzden ciddî bir demokrasi ve hukuk kriziyle karşı karşıya.
Öncelikle “demokrasi endeksi”nde daha da gerileyip “hibrit/melez demokrasi”den Orta Afrika’daki “otoriter rejim”ler arasına düşerken “hukuk endeksi”nde 142 ülke arasında 117., “basın özgürlüğü”nde 180 ülke arasında 159. olarak Uganda, Tanzanya ve Kenya’nın gerisinde kalmış.
“Yolsuzlukla mücadele”de 180 ülke arasında 107., sokaklarda cirit atan uyuşturucu kaçakçılığında kullanılan mafyanın, yabancı çetelerin çatıştığı “organize suç”ta 193 ülke arasında 14. sırada.
Keza enflasyonda Avrupa’da “birinci”, iç savaş kargaşası ve kaosundaki Güney Sudan, Arjantin, Zimbabve ve Venezuella’nın ardından dünyada “dördüncü”; “gıda enflasyonu”nda Avrupa’nın beş-on katı, hiçbir ürünün yetişmediği kutup ülkesi İzlanda’dan daha pahalı…
“HAK İHLÂLLERİ”NDE DE EN BAŞTA!
Ve Cumhurbaşkanı’nın “yargıya gerekli tâlimatı verdik, gereğini yapıyor” çıkışlarıyla yürütmeyi, yasamayı ve yargıyı bağlayan Anayasa Mahkemesi ile Anayasa ile teminat altına alınan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) “hak ihlâli kararları”nın uygulanmamasında Türkiye yine “rekor kırmış.”
En son AİHM’e sadece 2024 yılında yapılan 6 bin 190 başvurudan 67’sine en çok “ihlâl kararı” verilen ve henüz çözülemeyen, derdest durumda olan 21 bin 600 müracaatla Türkiye’nin Rusya’nın da önüne geçip dünyada ilk sırada yer alması bunun bariz belgesi.
“Hak ihlâlleri” arasında başta en başta “âdil yargılama hakkı ihlâli”yle “ayrımcılık yasağı”nın gelmesi; “özel-âile hayatına saygı”, “toplantı-dernek kurma özgürlüğü”, “mülkiyet ve eğitim hakkı” ile “işkence yasağı”na dair “ihlâller” vahameti ortaya koyuyor.
Bu arada “ucûbe otoriter rejim”de “Cumhurbaşkanı’na hakaret”ten 160 bin vatandaşa soruşturma açılıp 10 binden fazlasına ceza verildiği vetirede haksızlıklara ve hukuksuzluklara dair en ufak bir eleştirinin bile “suç” sayılmasında kullanılan “etki ajanlığı yasası” benzeri yine muhalefete, hukukçulara, akademisyenlere, sivil topluma ve millete danışmadan Saray’da hazırlanan “10. yargı paketi” Meclis’e dayatılıyor.
İSNADLARIN BOŞ ÇIKMASI ÜZERİNE…
Ve tam da “19 Mart” siyasî operasyonun millete mâliyetinin 65 milyar dolara vardığı yıkımda muhalefeti ve vatandaşları korkutma, susturma, sindirme, demokratik tepkiyi göstermeme baskıları yapılıyor.
Özetle mutlak iktidar, yozlaştıran güç zehirlenmesiyle pervâsızca her türlü haksızlığa ve hukuksuzluğa tevessül ediyor. Ekonomik iflasta iktidar belediyelerinin millet malını peşkeşi, kamu arazilerini “parsel parsel satması”, yüzlerce milyarlık ihaleye fesad karıştırma, hırsızlık, rüşvet, yandaşları kayırmaya ilişkin yüzlerce dosyadan bir teki dahi soruşturulmazken, muhalefetten seçilmiş belediyelere yargısız infazla apar topar görevden alınıp uyduruk “gizli tanıklar”ın iftiralarıyla tutuklanmaları ve yerlerine “kayyım” atanması çifte standardı sürüyor.
Belli ki muhalefete siyasî operasyonların halk nezdinde pek inandırıcı olmaması, deprem gününde tutuklanan İBB yöneticilerine savrulan yolsuzluk isnadlarının fos ve “heybe”nin boş çıkmasıyla oy kaybettirmesine karşı “iktidar cephesi” çıkmazda.
Bundandır ki demokrasi ve hukukun “telef” edildiği vartada başta ağır ekonomik bunalım olmak üzere gerçek gündemi saptırma, Ankara’dakilerin Suriye’yi bombalayan İsrail’in “kırmızı çizgilerini tanımaları”yla bölünüp parçalanması projesinden veya “mavi vatan iddiası”ndan cayma gibi dış politika ricatlarını karartma, ABD’nin taşeronu PYD/YPG’ye “devlet” kurdurulmasını karambola getirtme hesaplı yeni siyasî kumpaslar kuruluyor.
“Tek kişilik otoriter rejimi” tahkimle devam ettirme tezgâhıyla...