Üstadımız Bediüzzaman Said Nursî Barla Lâhikasında bir doktora yazmış olduğu mektubuna; “Merhaba ey kendi hastalığını teşhis edebilen bahtiyar doktor, samimî ve aziz dostum” diye başlıyor.
Meslekler içinde en hayırlısının, insanlara en çok faydalı olanıdır. Toplum hayatında her bir mesleğin insanlığa katkısı vardır. Üstadımız tıp ilmi alan sağlık çalışanlarının insanlığa çok faydalı olduğunu vurguluyor. İnsanların hayatına dokunmak, ağrısını gidermek ve derdine derman olmak çok büyük bir hizmettir. Doktorlar sadece fânî ve geçici 70-80 yıllık dünya hayatının daha kaliteli geçmesini sağlar. Mektubun devamında diyor ki; Ebedî hayatının kurtulmasına vesile olmak ise mesleklerin en güzelidir. Bir tarafta sınırlı bir hayat diğer tarafta sonsuz ahiret hayatı. Kıyaslamak bile mümkün değil. Belki de en çok ihtiyaç olan meslek ebedî hayatın kurtulmasına çalışanların mesleğidir. Ve aynı doktora şu tavsiyede bulunuyor. Hem dünya hayatının hem de ahiret hayatının kurtulmasına çalışmalısınız. O zaman kuş misali çift kanatlı olursunuz. Bahtiyar doktorlar zümresine iltihak etmiş olursunuz.
Beşerin refahı ve selâmeti için büyük kahramanlıklar yapanlar olmuş. İhtiyaca binaen din-i mübin-i İslâm uğrunda canından feragat edenler olmuş. Din ve vatan uğrunda yapılan cihadlarda bu durum gayet makul görülebilir. Manevî duyguların zirve yapmasının akabinde şehitlik makamına çıkanlar olmuştur.
Nefis ile olan cihad da ise; ömrünü feda edenler olmuş. Bilgiye ulaşmak çok kolay artık. İman hakikatlerine her isteyenin ulaştığı bu asırda asıl hüner yaşamak olmuş. Yaşamak söylemekten daha etkilidir. İblisin vartasına düşmeden yola devam edenler, nefsinin isteklerine gem vuranlar, hevalarına boyun eğmeden hak yolda devam edenler ne büyük fadakârlık yapmışlar ve yapmaya devam ediyorlar. Bu fedakârların gittikleri yolda taşlar dikenler olmasına rağmen yine de devam ediyorlar. Nefsin beğenmediği en galiz tabirlere maruz kaldıkları halde, şan ve şöhretten uzak duruyorlar. En yakınlarının köstek olmasına rağmen onlar bu yolda devam ediyorlar.
Hülâsa, vakıflar ömür sermayesi pek az lüzumlu işler pek çok hakikatine inanmışlar. Vakıflar bir anlarını değil ömürlerini iman hakikatlerine feda etmişler. Üstadımız gibi hep bir ağızdan diyoruz ki; “Biz öyle bir hakikate hayatımızı vakfetmişiz ki, güneşten daha parlak ve Cennet gibi güzel ve saadet-i ebediye gibi şirindir.” (13. Şua)