Siyasetçiler ve idareciler belki memnun olmayacak, ama ülkemiz; hak, hukuk ve adalet yolundaki hedeflerine ulaşmakta her geçen gün biraz daha gecikiyor. “Böyle hedef mi kaldı?” diyenler de olabilir.
Ancak böyle bir hedefin olması icap ettiğini ve bunun Türkiye’de yaşayan herkes için şart olduğunu dile getirmek durumundayız. Öyle ya, niçin dünya herkes için terakki dünyası olsun da İslam alemi ve ülkemiz için tersi olsun?
Avrupa Birliği (AB) Salı günü (6 Ekim 2020) açıkladığı ‘İlerleme Raporu’nda, Türkiye’nin demokrasi, insan hakları ve hukuk alanında gerilediğini belirtmiş. Haberlere göre, AB’nin yürütme organı olan Avrupa Komisyonu’nun, her yıl aday ülkelerle ilgili hazırlık sürecini değerlendirdiği raporda, siyasi ve ekonomik kriterler alt başlıklar halinde incelenmiş ve ortaya bir tablo çıkmış.
Raporda OHAL uygulamasının demokrasi ve temel hakları olumsuz etkilemeyi sürdürdüğü kaydedilmiş ve Avrupa Konseyi’nin “kilit önemdeki tavsiyelerinin yerine getirilmediği”ne dikkat çekilmiş ve diğer konular özetle şöyle sıralanmış:
“Yasama, yürütme ve yargı arasında güçler ayrılığı olmaksızın tüm yetkilerin başkanlık düzeyinde toplanması” da, rapora göre demokratik hesap verilebilirliği ortadan kaldırıyor.
“Yürütmenin meclis tarafından denetimi zayıf kalmıştır. Başkanlık sisteminde birçok düzenleyici kuruluş doğrudan Cumhurbaşkanına bağlanmıştır.”
Türkiye’nin AB’ye üyelik şartlarından biri olan “yolsuzlukla mücadele” konusunda da ilerleme kaydetmediği belirtilen raporda, kamu kurumlarının hesap verebilirliği ve şeffaflığının artması gerektiğine dikkat çekilmiş.
İnsan hakları alanında da OHAL döneminden kalma uygulamaların yürürlükte kalması sebebiyle kötüye gidişin sürdüğü ve “çok derin ve yıkıcı etki yaptığı” belirtilmiş.
Raporda ayrıca, ifade özgürlüğü alanında ciddi gerileme olduğu ve “gazeteciler, insan hakları savunucuları, avukatlar, yazarlar ve sosyal medyaya yönelik ceza davaları ve mahkumiyet kararlarının devam ettiği” de ifade edilmiş. (www.bbc.com/turkce, 7 Ekim 2020)
Bu rapor karşısında “Bize de AB raporundan? Biz ‘Ankara Kriterleri der yolumuza devam ederiz” diyenler de olur; “AB raporundaki tesbitler doğru ise eksiklerimizi tamamlayıp yolumuza devam edelim” diyenler de olur. Belki “Bize ne AB raporundan?” diyenler daha çok alkış alır ve belki de ‘rey’ de alır, ama bu tavır Türkiye’ye bir fayda verir mi?
Hak, hukuk, adalet, şeffaflık, işi ehline vermek gibi hususlar bizim en çok dikkat etmemiz icap eden noktalardır. Bunun için AB’nin hatırlatmaya yapmasına dahi ihtiyaç yoktur. Neticede “Adalet mülkün temelidir” diyenler bizler değil miyiz? Fakat mesele söz değil, icraattır. Dilimiz “Adalet mülkün temelidir” derken, işimiz tam aksini yapar ve adaletin tecellisini geciktirirse ne işe yarar?
Eğer çizilen tabloya haklı itirazlarımız varsa onları dile getirelim. Eleştiriler haklı ise
yanlışlarımızı ve hatalarımız bir an önce telafi edelim ve AB üyesi ülkelerin dahi gıpta ile bakacağı bir ülke olalim. Yapmamız gereken budur. Raporu hazırlayanlara kızarak, sürerek ve kavga ederek bir yere varabilir miyiz?