Eğitim sistemindeki arızaları gidermek için daha fazla çalışmak gerektiği her geçen gün biraz daha iyi anlaşılıyor.
Sürekli ‘iyi yönde’ değişmesi gereken sistem, bir bakıma tıkanmış vaziyette. Eğitimde sistem kişiye ve bakanlara göre değil, Türkiye’nin ihtiyaçlarına göre değişmesi gerekirken tam aksi yaşanıyor. Meselâ, daha önce ‘sınıfta kalma’ya son verilmişken şimdi yeniden bu uygulamaya geçileceği ifade ediliyor. Bu durum eğitim sisteminde el yordamıyla iş yapıldığını hatıra getirmez mi?
Geçenlerde Türkiye gündemini meşgul eden bir hadise de yine eğitimdeki ‘sistemsizlik’e ayna tutmuş oldu. Bir yayın danışmanı kazaen ya da tevafuken diyelim, 10 yaşındaki bir çocuğun ‘deha’sını keşfetti. 10 yaşında bir çocuğun tahminlerden fazla kitap okumuş olması, felsefeye merak sarmış olması Türkiye’yi meşgul etti. Neticede Millî Eğitim ve Aile Bakanlığı da meseleye dahil oldu ve yeni keşfedilen çocuğun eğitimi ile ilgilenileceğini ifade ettiler.
Bu konu üzerinde yazılan ve çizilenler aynı zamanda eğitim sistemindeki sıkıntılara da işaret etmiş oldu. Bir defa, böyle bir kişinin farkına varılması niçin bir kitabevinde, kazaen olsun? Acaba bu ve bunun gibi kabiliyetleri çok erkenden keşfedip daha iyi eğitim almalarının yolu bir şekilde açılamaz mı? Bu ve benzeri öğrencilerin okuduğu okuldaki öğretmenler, idareciler, müdürler bu hususta ‘erken uyarı sistemi’ni çalıştıramazlar mı? Böyle farklı öğrenciler hiçbir öğretmenin dikkatini çekmez mi? Çektiği halde bunu bildirecek bir sistem var mı? Bildiremediklerine göre böyle bir sistem kurulmamış demektir.
Yapılması gereken iş bellidir: Bu ve benzeri farklı çocukları tesbit edip elinden tutacak bir sistem kurulmalıdır. Bir kişi üzerinden konuşmak yerine sistemi konuşmak icap eder. Türkiye’yi idare edenler bu tartışmalardan ders çıkarmadıktan sonra eğitim sisteminin düzelmesine imkân olmaz.
Başka bir mesele de ‘sanal âlem’de yapılan yorumlardır. Yapılan yorumlar derde çare olmaktan uzak görünüyor. Hele hele başka çocukları bu çocukla kıyaslayıp yarıştıran yeni videoların paylaşılması acaba kime ne fayda verir? Her çocuğun kendisine has özellikleri olduğunu ne zaman anlayacağız? Zaten eğitimden beklenen de kişilerin kabiliyetlerine göre eğitilmesi değil mi?
Dikkat çekilmesi icap eden bir mesele daha var: İlk haberlerde, bahsedilen çocuğun annesi çene altından bağlayacak şekilde başörtüsü takıyor. Hani bazılarının “Anadolu’daki gibi” dediği şekil... Aynı anne TV’lere çıktığında ise başörtüsü ‘geriye bağlanmış’ bir bone şeklini almıştı. Acaba bu TV’lerin bir zorlaması mıydı? Başörtüsünü çene altından bağlayan bir anneye dahi tahammül edemeyen bir medya düzeni ile karşı karşıya ise, Türkiye’nin başka dertlerini halletmesi mümkün olur mu?
Bu meselelerle ilgili olarak ehil olanların konuşması ve çareler araması icap eder. Bu yapılmazsa yeni ‘dahi’ler çıkar ve onlar da kargaşa arasında eriyip gider. Yapılması gereken iş, benzer durumlara da çare olacak şekilde kalıcı çözümler bulmaktır. Yoksa bir ‘dahi’yi keşfedip onun eğitim ihtiyacını karşılamak yeterli değildir.
Büyük çoğunluk çocuğa el atılması gerektiğini dile getiriyor, ama belki de daha fazlası aile için yapılmalıdır. Zor bir mesele. Allah kolaylıklar versin ve kabiliyetler köreltilmesin inşallah.