Dünyanın her hangi bir köşesinde meydana gelen olumsuz bir hadise, sadece meydana geldiği ‘köşe’ ile sınırlı kalmayın bütün dünyayı etkiliyor. “Büyük bir köy” haline gelen dünyanın bundan sonra ‘eski hal’e dönmesi mümkün değil. Dolayısı ile her zaman muhtemel riskleri hesaplayıp ona göre politikalar geliştirmek aklın gereği.
Virüs salgınının sebep olduğu ekonomik krizin etkilemediği ülke kalmadı. Ancak uzun süreli plan yayan ve yarını düşünen ülkeler krizi daha hafif atlatırken, ‘gününü gün eden’ ülkeler daha ağır fatura ödemiş oluyor. Salgın bitiyor diye beklerken, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasıyla kriz yeniden alevlendi.
Gerek virüs salgınının sebep olduğu ekonomik kriz ve gerekse savaşın tetiklediği gelişmelerden olumsuz manada en çok etkilenen devletlerden biri de ülkemiz oldu. Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’nın (EBRD) Bölgesel Başekonomisti Roger Kelly son gelişmeleri yorumlarken, Türkiye’nin önündeki risklerin artığını söylemiş.
Rusya ve Türkiye’nin de bulunduğu bölgeden sorumlu olan Roger Kelly, ABD Merkez Bankası Fed’in açıkladığı faiz artırımının Türkiye üzerindeki etkileri konusunda şöyle demiş: “Artan enerji ve gıda fiyatları nedeniyle Türkiye’de enflasyon üzerinde yukarı yönlü baskı devam edecek. Azalan turizm gelirleri döviz rezervlerini güçlendirmeyi ve cari dengeyi zorlaştıracak. Bütün bunlar TL üzerinde baskı oluşturacak. Türkiye’nin mevcut politika duruşunu sürdürüp sürdüremeyeceği TL’nin istikrarına bağlı.” (www.dunya.com, 18 Mart 2022)
Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası uzmanı Roger Kelly Ukrayna’daki savaşın Türkiye’ye etkileri konusunda da şu değerlendirmeyi yapmış: “Türkiye emtia ithalatçısı bir ülke ve ekonomisi savaş başlamadan önce de kırılgan bir durumdaydı. Başarısı henüz kanıtlanmamış, alışılmışın dışındaki politika yaklaşımı yeni açıklanmıştı. Liradaki oynaklığın geçiş etkisiyle enflasyon %50’yi aşmış, döviz rezervleri önemli miktarda azalmıştı. Savaş emtia fiyatlarında ciddi bir artışa neden olurken, TL’deki zayıflık Türkiye için durumu daha da kötüleştirdi. Bu enflasyonun daha da artmasına ve bu yıl ekonomik aktivitenin olumsuz etkilenmesine neden olacak. Türkiye ekonomisine olumsuz yansıyacak potansiyel bir etki de turizmden gelebilir.”
Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası uzmanı Kelly’nin yorumlarını isabetli bulmayan olabilir. Ancak bütün bu gelişmelerin Türkiye’yi zora sokacağı her halde inkâr edilemez. Peki, bu riskleri Türkiye nasıl azaltabilir? Esas konuşulması ve tartışılması gereken konu bu değil mi?
Türkiye’yi idare edenler belki beğenmeyebilir, ama riskleri azaltmanın ve krizleri aşmasın yolu; ülkemizin ‘hak, hukuk ve adalet yolu’na yönlendirmekten geçer. Bu yapılabildiği ölçüde ülkemiz hem krizleri hem de riskleri en aza indirebilir ve “Büyük Türkiye” olabilir...