"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Irak bize ırak değil

Fatih Yargı
24 Kasım 2025, Pazartesi
Komşu ülke Irak yeniden eski canlılığını kazanmış. Bağdat’ın tarihî çarşıları, İmam-ı Azam türbesi, Necef ve Kerbela gibi mekânlar görülmeye değer.

GEZİ

Irak, her zaman gündemde olan bir ülke. Saddam döneminden, İran-Irak Savaşı’na, Saddam’ın Kuveyt’i işgalinden sonra ABD’nin ülkeye müdahalesine, IŞİD’in Musul’u ele geçirmesine, PKK’nın Kandil’de ve Irak’ın diğer bölgelerinde varlığına kadar nice olayların ve acıların yaşandığı bir yer. Üstelik Irak’la aramızda 370 kilometrelik bir sınır var.


İmam-ı Âzam Ebu Hanife Hazretleri Türbesi

Amelî mezhep olarak takip ettiğim bu mübarek zatın kabri başında dua etmek tarifsiz bir duygu.

Bağdat’a ilk adım

İslâm’ın ilk yıllarında da öne çıkan bu ülke, Hz. Ali döneminde ve Abbasiler zamanında İslâm devletlerine başkentlik yapmış. Planladığım gezi programımda başta Bağdat olmak üzere, Necef ve Kerbela bulunmaktaydı. İzmir’den Ankara aktarmalı Ajet ile Bağdat seyahatim başladı. Daha önceden vize durumunu araştırmıştım. 50 yaş üstü Türk vatandaşlarına vize uygulaması yok, vizesiz ülkeye girebiliyorsunuz. Perşembe sabahı saat 02:30’da Bağdat Havalimanı’na indim. Uçaktan iner inmez gümrükte sıraya girdiğinizde üçüncü dünya ülkesi bir yerde olduğunuzu hemen fark ediyorsunuz.

Bazı insanlar sırayı beklemeden rahatlıkla öne geçebiliyor. Tabiî ben de bunu kabul etmediğim için sürekli insanları sıraya girmeleri konusunda uyarıyorum. Bir kısmı giriyor, bir kısmı Arapça bir şeyler söyleyip bildiğini yapıyorlar. Neyse ki gümrükten çıkıp birkaç güvenlik kontrolünden sonra dışarı çıkıyorum. Dışarıda resmî taksiler olduğu gibi bir sürü de korsan taksi mevcut. 70-80 bin dinar isteyen bir taksiyle 30 bine anlaşıp Bağdat şehir merkezine doğru yola koyuluyoruz.

Havada bulut, sen onu unut

Otelde ödemeyi nakit yapıyorum. Otelci para üstü olarak 14 dolar vermesi gerekirken, sadece 4 dolar karşılığı dinar verip, “Şu an bozuk yok, yarın versem olur mu?” diyor. Yapacak bir şey yok, “Tamam” deyip odamıza çekiliyoruz. O para üstü havada bulut, sen onu unut... Artık sabah namazını bekleyip, birkaç saat uykuyla otelde yaptığım kahvaltı sonrası planladığım gezime başlamış oluyorum. 


Abdülkadir Geylânî (ks) - Büyük velî ve keramet sahibi Abdülkadir Geylânî (ks), 1166 yılında, doksan bir yaşında Bağdat’ta vefat etmiştir. Bağdat’ta medresesinin bahçesine defnedilen zat-ı muhteremin kabri, daha sonra müridleri tarafından inşa edilerek türbeye dönüştürülmüştür. 

Çarşı turu

Burada Uber gibi “Kerim” adını verdikleri bir sistemleri var. Taksiyle ilk olarak Mutanabbi Caddesi’ne gidiyoruz. Trafik o kadar yoğun ki âdeta adım adım hareket ediyoruz. Şoförün haritasına baktığımda 600 metrelik yer 30-35 dakika gösteriyor. Şoför de bana, “İstersen in yürü, çok daha önceden varırsın” deyince, ben de inip dediği gibi 35 dakikalık yolu 5-10 dakikada yürüyerek varmış oldum. Oldukça eski bir semt. Her taraf dökülmüş binalar âdeta yıkılmış gibi duruyor, dikkatimi çekti. Tabiî ki Bağdat’ın modern semtleri de var. Çarşıda bolca Türk ürünleri görebiliyorsunuz. Yakında Sahaflar Çarşısı var. Burada tarihî Haydarhane Camii’nde öğle namazı kıldım. Bu cami Sünnîlerin camisi. Buradan Irak’ın meşhur Tahrir Meydanı’na gidiyorum.

Irak güvenli bir ülke

Irak’ta turist görmek oldukça az, sanki yok gibi. Pek güvenli görmedikleri için Irak’ı tercih etmiyorlar. Hâlbuki şu an Irak oldukça güvenli bir ülke diyebilirim. Bir diğer dikkatimi çeken şey de her caddede, her sokakta, her yolda posterler olmasıydı. Burada birkaç gün sonra genel seçimler olacakmış, yani boş yer görmek mümkün değil. Ben hayatımda bu kadar siyasî partilerin posterini bir arada görmedim. Irak’ın nüfusunda Şiiler çoğunlukta. Ama Sünnîler de rahat olarak ibadetlerini yapabilmekte. Akşam yaklaşınca otelime geri dönüyorum. 


Necef (Kûfe), Hz. Ali (ra) - Kûfe, Hz. Ömer (ra) döneminde Sa’d b. Ebî Vakkâs (ra) tarafından, Bağdat’a 170 km uzaklıkta kurulmuş bir şehir. Şiî mezhebi için kutsal kabul edilen ve Hz. Ali’nin (ra) türbesini barındıran bu cami Şiî mü’minlerin önemli bir ziyaretgâhıdır.

İkinci gün

Bugün yaptığım kahvaltıdan sonra otelime çağırdığım taksiyle mezhep imamımız İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri’nin kabrini ziyarete gidiyorum. Taksideki şoför Türkiye’de 3-4 ay kalmış ama Türkçe ve İngilizce bilmiyor. Ben de Arapça bilmiyorum. O çat pat birkaç kelime, ben de çat pat birkaç Arapça kelimeyle teknoloji kullanarak, yazışarak anlaşmaya çalışıyoruz.

“Türkiye’den” deyince aldılar

Yüzlerce polis camiyi koruyor. Bana, “Şimdi namaz vakti değil, namaz vaktinde girebilirsin,” dediklerinde, “Ben turistim, zamanım yok, girmek istiyorum” dedim. Nereden geldiğimi sordular. “Türkiye’den” deyince, genç polisler Galatasaray-Fenerbahçe muhabbeti başlattılar. Tabiî Galatasaray’ın Ajax’ı yenmesi çok hoşlarına gitmiş. Hemen o genç polisler girişteki polise beni içeriye almalarını söyledi ve biz de böyle rahatlıkla namaz vaktini beklemeden cami ziyareti yapmış olduk. 

İmam-ı Azam’ı ziyaret

İmam Camii oldukça büyük ve iyi korunmuş, içerisinde İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri’nin türbesi var. Tabiî benim için önemli bir gündü. Hanefî mezhebine bağlı olduğumuz için ibadetlerimizi bu mezhebin usullerine göre yerine getiriyoruz. Burada okuduğumuz Fatihalar ve ettiğimiz duadan sonra şoföre beni otobüs durağına bırakmasını söylüyorum. Bir anda aklıma geldi. “Beni Necef’e ve dönüşte Kerbela’ya götürsen, oradan tekrar beraber Bağdat’a dönsek ne kadar ücret istersin?” deyince, “100 ABD doları verirsen seni oralara götürürüm ve geri döneriz” dedi. Ben de kabul ettim ve yola çıktık.

Sıcak davet

Taksici bana tercüme programına yazarak, kendisinin daha kahvaltı yapmadığını yazdı. Ben de, “Tabiî ki, bugünkü kahvaltın akşam yemeğin benden” deyince, “Hayır asla kabul etmem” dedi. Hem de benden bir ricası oldu. “Ben dışarıda yemek yemeyi sevmiyorum, evde yiyebilir miyiz?” dedi. “Tabiî ki, sen ye ben seni arabada beklerim, ben kahvaltımı yaptım” dedim kendisine. Fakat yolda sıcak lavaş, ince lavaş ekmeği alıp evine gittik. Taksici benimle o kadar samimî oldu ki, meğer telefon görüşmelerinde ailesine benden bahsedip kahvaltı yapmaya geleceğimizi söylemiş. Evdeki abla bizim için aynı Türkiye kahvaltısı gibi yumurtalı, zeytinli, peynirli, domatesli, yeşillikli güzel bir kahvaltı hazırlamış. Her ne kadar yeni kahvaltı yaptım desem de kardeşimizi ikna edemiyorum. İşte Müslüman kardeşliğinin farkı bu.  


Kerbela, Hz. Hüseyin (ra) - Efendimiz’in (asm) torunu, Hz. Ali’nin (ra) oğlu Hz. Hüseyin’in şehit edildiği yer. 

Rota Necef 

Kahvaltıdan sonra yola koyuluyoruz. İlk hedefimiz yaklaşık 170 km uzakta olan Necef, yani eski ismiyle Kûfe. Bugün günlerden Cuma. Gittiğimiz bölge Şii mezhebi üzerine ibadet eden Müslümanların bölgesi olunca tabiî ki ibadet farklılıkları söz konusu. Bir de burada Şiilerle Sünniler arasında farklılıklar ve hassasiyetler çok fazla olunca, bizim şoför Cuma namazı yerine bize bir petrol istasyonundaki mescitte öğle namazı kıldırıyor.

Necef’e varmadan önce Babil Kalesi’ni ziyaret ediyoruz, burası da tarihte oldukça eski ve büyük öneme sahip olan bir yer. Necef’e geldiğimizde bir kabristanın içerisinden geçiyoruz. Kabristan âdeta büyük panoların, resimlerin olduğu bir yer. Bir de kabirlerin bir metre uzunluğunda olması dikkatimi çekiyor. 

Hz. Ali’ye dualar

Neyse ki Necef’te Hazret-i Ali Efendimizin kabrinin olduğu, “Ali Camii”ne gidiyoruz. Hazret-i Ali’nin kabrinin olduğuna inanılan büyük bir cami ve içerisinde türbesi var. Binlerce insan camide ve türbeyi ziyaret edip yaklaşmak için mücadele veriyor. Caminin içi devasa avizeler ve duvarları kristallerle kaplanmış. Burada Hazret-i Ali Efendimiz için dualar edip Fatihalar gönderiyoruz. Fakat bizim şoför dikkatimi çekiyor. Mescitte çok tedirgin, “Hemen gidelim” havasında.İlk defa Şii camiine girmiş ve biraz endişeli. Kendisine, “Hazret-i Ali Efendimiz bizim çok kıymetlimizdir, Peygamberimizin hem amcasının oğlu, hem de damadı ve iki torununun babasıdır. Burada bulunmak bizi memnun eder” dedim.

Mescit namazı kıldım

Ben iki rekat mescit namazı kılarken o kılmıyor. Kendisine neden namaz kılmadığını sorduğumda, “İşte, burada kabir var, kabristanda namaz kılınmaz” diye cevap veriyor. Ben de kendisine, “Burada türbe var, burası kabristan değil, camidir” diyerek ikna etmeye çalışıyorum. Tabiî bu, yılların Sünnî-Şiî tartışmalarının etkisi. Buradan ayrılıp Kerbela’ya doğru yol alıyoruz.

1340 yıllık matem

Kerbela, her zaman duyduğum, işittiğim, özellikle Alevî ve Şiî kardeşlerimizin dünyalarında ve manevî hayatlarında çok önemli yer tutan bir bölge. Tabiî ki biz Sünnîler olarak en az onlar kadar bu konuda hassas olduğumuzu söylemek isterim. Burada şehit edilen, katledilen, Peygamber Efendimizin (asm) çok sevdiği iki torunundan biri olan Hazret-i Hüseyin Efendimiz (ra) yatmakta. Onlar hâlâ bunun yasını ve matemini tutmaktalar. Aradan 1340 yıldan fazla zaman geçmiş olsa da, bu durum Sünnîlerin ve Şiîlerin arasına fitne sokmak isteyenler için bir koz olarak kullanılmakta ve sürekli gündemde tutulmakta. Burası da Necef’te olduğu gibi binlerce insanın ziyaret ettiği, en az dört beş güvenlik noktasından geçilip ancak girebilen bir yer. Burada da Hazret-i Hüseyin Efendimiz için dualar edip ayrıldık. 

Abdülkadir Geylânî’yi ziyaret

Buradan son ziyaretimiz olan Abdülkadir Geylanî Hazretleri’nin camisini ve kabrini ziyarete gidiyoruz. Bu sefer sadece Sünnî Müslümanların olması dikkatimi çekiyor. Kocaman bir cami ve burası da aynı şekilde hıncahınç dolu. Âdeta bir ziyaret yeri. Üstadımın “Cevizlerimi bul” dediği Abdülkadir Geylanî Hazretleri’nin türbesinin başında dualarımızı ediyoruz. Artık vakit çok geç oluyor. Birkaç saat sonra havalimanına gidip Türkiye’ye dönmek üzere hazırlık yapmam gerekiyor. Şoför beni otele bırakıyor. İki saat sonra gelip beni havalimanına götürecek. 

Son gün ve dönüş

Arabaya biniyoruz. Havalimanına 12 km kala otobanda güvenlik alanı kurmuşlar. Burada arabadan inip arabanın kapılarını açıyoruz. Köpekli polisler tek tek arabaları arayıp kontrol ediyorlar. Tekrar arabalara biniyoruz. 300 metre sonra tekrar inip bu defa valizlerimizi alıp güvenlikten geçiyoruz. Valizler cihazdan geçiyor. Tekrar arabaya biniyoruz. Valizlerimizi alıp 12 km mesafedeki Bağdat Havalimanı’na geliyoruz. Havalimanına girmeden dışarıda tekrar valizler sıraya giriyor. Yine köpekler kokluyor. O iş de bittikten sonra havalimanına giriyoruz. Tekrar cihazdan geçiyoruz. Bu işlem iki defa daha devam ediyor. Nihayet uçağa doğru gelmeden dört veya beş kez güvenlik sisteminden geçmiş oluyorum. Uçağım sabah dörtte kalkıyor, sabah namazını Ankara’da kılıp 9’da İzmir’e geliyorum. Benim için unutulmaz bir gezi oldu. İnşallah bir başka gezi yazısında buluşmak üzere.

Okunma Sayısı: 192
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı