Şehirler derin bir uykunun sineside iken, gelen emr-i ilahi ile yok oldu. Hadsiz kudret sahibinin emriyle yer sarsıldı, canlar habersizce sonsuzluğa uzanacak uykularına dalmak üzere dünya sürgünlerine veda etiler.
Göğe karşı dikilen, kat üzerine kat çıkılan ve bizi toprağı o müthiş kokusundan mahrum bırakan binaların yerini ölüm kokan enkazlar aldı.
Zihinlerde yankılanan ve kalpleri titreten o müthiş ayetler; “Ne zaman ki yer müthiş bir sarsıntıyla sarsılır. Ve yeryüzü bütün ağırlıklarını dışarı çıkarır. Ve insan ‘Ne oluyor buna?’ der. O gün yeryüzü, üzerinde herkesin ne iş yaptığını haber verir. Çünkü Rabbin ona konuşmasını emretmiştir. (ilâ âhir) (Zilzal Suresi: 1-5. ayet)”
Üstadımız Bediüzzaman hazretlerinin ifadesiyle; “küre-i arz, hareket ve zelzelesinde vahiy ve ilhama mazhar olarak emir tahtında depreniyor, bazen de titriyor.”
Kâinatta hadiseler ve musibetler bir lisan-ı hâl ile vuku bulur. Bir ezan ve bir sela arasında geçen zamanda ne kadar çok nefsimize karşı yenilgi alarak gaflete düşüyoruz. Hayatın bir saniyesine dahi malik değilken ömrümüzü hırsla tüketip hırsımızı elinde bizler de tükeniyoruz. Topraktan yaratılmış ve toprağa döndürülecek iken toprağı üzerinde enaniyet ve kibir ile yürüyoruz. Bir saniyesine hükmedemediğimiz, bir sonraki gününe senedimiz yokken, bihaber esareti altında olduğumuz nefsimizin talimatıyla ve gafletin şuursuzluğu ile ahiret hayatının sadece gölgesi hükmünde olan dünya hayatında yaşadığımız yerden inanmaya başlıyoruz.
Bugünlerden yaşanılan acısı, izi ve tesiri zihinlerde, kalplerde yıllarca sürecek olan deprem, bizlere maliki olmadığımız hayata acziyetlerden ve acılardan ibaret olduğumuzu hatırlatıyor.
Acıdan ve acziyetlerden ibaret olan insan için, tüm bir yaşam bir pamuk ipliğine bağlıdır. Yıkılmış, yerle bir olmuş ve belki de sadece adından geriye acı kalan şehirler var. Her deprem arkasından sadece üst üste yerle yeksan olmuş binalar, bir enkazın altında alemlerinin değiştiren insanların yasını bırakmaz. Hafiz isminin tescillisiyle masum bedenlerinin korunması ve hayata mucize bir şekilde tutulması Rabbimizin rahmetinin bir cilvesidir. Hayat varsa ölüm vardır, ölüm varsa diriliş vardır. Rahmeti ile alemlerin kuşatan Rabbimizin, rahmeti gazabından büyüktür.
Üstad’ın ifadesiyle; “O musibetteki gazab ve hiddet içinde, onlara bir rahmet cilvesi var. Çünkü o masumların fânî malları, onların hakkında sadaka olup, bâkî bir mal hükmüne geçtiği gibi, fânî hayatları dahi bir bâkî hayatı kazandıracak derecede, bir nevi şehadet hükmünde olarak, nisbeten az ve muvakkat bir meşakkat ve azaptan büyük ve daimî bir kazancı kazandıran bu zelzele, onlar hakkında, ayn-ı gazab içinde bir rahmettir.” (Sözler, s. 199)
Arş’ın ve yerin sahibi, hadsiz kudret sahibi, kullarına şah damarından daha yakın olan ve rahmetiyle alemlerin kuşatan Rabbim! Bizi gaflet uykumuzdan kaldır, nefsimizin esaretinden kurtarıp sadece senin kulun olma özgürlüğüne eriştir, aklımıza selimlik ve kalbimize inşirah ver, ruhumuzu nurlarla şifalandır. Yaşanılan bu acı neticesinde vefat edenlere rahmet eyle, yaralılara şifa ver ve depremzedelere yardımcı ol. Yaşadığımız hadisenin tekrarından bizi koru ve bizleri rahmetine, merhametine ve mağfiretine mazhar kıl, amin.