"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Salgın sancısı

Feyza Ertem
28 Mayıs 2020, Perşembe
Sağlıklı yaşama hastalığı baş göstermiş, hastalık müptelâsı olmuştu Müslümanlar.

Hıfz-ı hayat cihazının maksadı bozulmuş, ebedî dünyada kalmak arzusu galip gelip ölüm ile hiç rastlaşmamak emeli yeşermişti. Gündelik yaşantımızda âczi ilân, ahireti ihtar eden pek çok fıtrî halat âcil koridorlarını doldurmaya, tahlil tetkik ile meşgul olmaya dönüşmüş. İnsancıklar vaktini sağlığını kurtarmak peşinde sarf etmekten memnun bir yarışa girmişti adeta. Böyle ballandıra ballandıra Mevlâ’yı şikâyet ettiğini fark etmeden hastalıklarını, ilâçlarını, kendini iyi eden doktorlarını anlatmak dile pelesenk olmuştu. Sağlık modası doğdu beşeriyette veya belki de tekrar nüksetti. Peki imtihanı verilmeyecek miydi bu halin? Her neyi çok seviyorsak ondan sınanmayacak mıydık?

Her yüz yılda Cenab-ı Hak tecdid-i din için müceddidler göndermesi sırrının gölgesinde umumî bir salgın baş gösterdi dünyada. Tam da bir öncekinden yüz yıl sonra. Yavaş yavaş anormalleşmeye başladı hayatımız. Korku damarı itirazsız kabul etmemizi sağladı otoritelerin tavrını yaptırımlarını. Dünyaya hâkim devletlerin başını kara bulutlar sarmıştı. Müslümanlar ise hemen Peygamberin (asm) sünnetine sarılmıştı. Gururluyduk, mutluyduk, umutluyduk sair milletlerde zayiat açık ara farklıydı.

Her an çoğu gelişmeden haberdar olunuyor bu hal bünyelerde farklı makesler buluyordu. Müslümanlar birbirlerine müjde verir gibi zalimleri, dinsizleri, hukuksuz, vicdansızları Allah’ın azabının yakaladığını anlatıyorlardı. Meşgul oldukları tahrip ve fenalığı bir anda durdurmuştu işte. Yapılan yorumlar yanyana duramayan topluluklarda dolaşıp teselli arıyordu insanlar.

Salgın başlayan bütün devletler kendi şart, imkân ve politikalarına uygun çözüm arayışında, toplum sağlığının korunması ön plandaydı. En başta evde kalma kuralı, topluluk oluşturacak eylem ve faaliyetlerin yasaklanması, gıda ve sağlık harici pek çok sektörün kapatılması zarurîlere kısıtlamaların getirilmesi… Hasılı yepyeni bir yaşama tarzına girmişti modern insanlık. Yabancı kaldığı dar dairesi ile yalnız yaşamaya mecbur kalmıştı.

Risk altındaki ülkemizde süreci başarı ile yürütüyor. Belki de İslâmiyet’in bin yıllık tecrübesi ve vaktiyle hakkaniyetli bir talebesi olduğunun muaccel meyvesini alıyordu. Bu titizlikle yönetilen süreç içerisinde önce Cuma namazları, sonra cami kapıları kapatıldı Müslümanlara. Tedbir şarttı bile bile ölüme sürüklenemezdi toplum. Hastalanmak korkusu normalleştirdi camisiz kalmak halini. İmamlar devletin memuru idiler. Bütün camiler mahsun bırakıldı. İçten sessiz itirazlar tepkiler varsa da izinler ölçüsünde camiye sahip çıkan kaç kişi oldu bilinmez. Hani şeairdir bu; İslâmın alâmeti, mü’minlerin kuvve-i maneviyesi, imanın takviyesi, nefisle mücadelede, emre itaatte yalnız olmadığının göstergesi. Herkes kendi içine hususî hanesine döndü. Elbette dar dairede pek çok güzel inkişaflar yahut üzücü inkırazlar da oldu. Lâkin bu suskun mabed hali bambaşka idi sanki sancak yere düşmüş gibiydi. Müslümanlar canının derdindeydi sanki bu hali bekler gibi çok çabuk kabullendi. Hikmet akıl muhakemede pek tembelceydi. Hiç mücadele göstermeden, çaba sarfetmeden cemaat dağılıverdi. Minareler artık bir anons aletiydi zırt pırt “evde kalın” derdi. Haklıydılar elbette ölsek daha mı iyiydi? Ama gelin görün ki çarşı pazar açıldı, toplu taşıma yapıldı, titizlikle normalleşme başladı. Ekonomi temeldi esastı normalleşme şarttı. Bunun için parayı akıtacak faaliyetler öncelik kazandı. Camilerse titiz çözümlerden! yoksun ve suskun cemaatleri hâlen dalgın ve şaşkın.

Müslümanlar bir imtihan verdi. Evvelkiler savaşta cemaat saffını terk etmedi. Evet silâhları yanı başlarında olarak huzura beraber durmayı seçtiler istediler. Salgınla mücadele kapsamında elbette yapılabilecek çözümler vardı. Lâkin uğraşılmadı, istenmedi, derman aranmadı. Toplu bir sivil itaatsizlik ya da sahiplenme gösterilmedi, zulme şerik olundu. Belki birilerinin zulmüne “dur!” için gelmiş olan bu afet ülkemin güzel Müslümanlarında camiye zulmetme, şeaire kıyma şeklinde makes buldu. Cümle insanlık/Müslümanlık şartları oluşturdu da camileri çabuk açtı uygun saflarda buluştu. Ama bizler için ekonomi önemliydi bazı sayılar çok önemliydi reisler de dindardı ya bu yeterliydi. Acaba istatistikler bu kadar korkacak kadar yüksek miydi? Biz Avrupa olmuştuk Hz. İsa günahlarımızın cezasını çekmiş, Hz. Ali namazımızı kılmışçasına kendimizi sorumluluktan azletmiş, sağlıklı kalabilmiştik.

Okunma Sayısı: 1867
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Nahit Topaloğlu

    28.5.2020 23:53:45

    Çok muvaffak bir yazı. Tebrik,takdir ve tahsinlerimi ifade ediyorum. Mâşâallah, bârekâllah.

  • M. Bozdağ

    28.5.2020 16:02:57

    Akşam bacanak ile camilerin ibadete kısıtlanması konusunda epey konuşmamın adeta kopyası olmuş.(daha güzel bir halde) Allah razı olsun

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı