Oysa bu hücreler bambaşka organlarda bambaşka işlevler üstlenmişler. Aynı farklı konumlarda, farklı görevlerde, farklı görünüşte, farklı yapılarda insanlar olduğu gibi, oysa özünde hepsi ‘bir’. Tüm organizmanın iyiliği için her hücrenin ayrı ayrı iyi olması gerekiyor, her hücre birbirinin iyiliğine bağlı ve muhtaç, aynı evrendeki insanlar gibi…” (1)

İnsan vücudunda bulunan bütün hücrelerin fonksiyonları ‘İlâhî Zekâ”nın kudretten kaynaklanan programıyla, İlâhî ilmin kontrolünde gerçekleşmektedir. Bu kompleks ve yoğun faaliyetin kendi kendine, sebeplerin oluşturması veya tabiatın yönetiminde gerçekleştiğini öne sürebilenlere soracağımız sorunun cevabını istemek hakkımızdır. Sorumuz şu: Mikropları ve hatta kanserleşmiş hücreleri, vücuttan her gün bıkıp usanmadan etkisiz hale getirip temizleyen bir çöpçü hücre sistemi vardır. Gözle görülemeyen ama varlığı kabul edilerek, inanılan mikroskobik hücreye bu düzenli faaliyetleri yaptırabilecek Allah’tan başka bir kudret-ilim-iradenin olabileceğini kabul etmek, akıl ve mantığın sağlıklı işlemediğinin kanıtlanması değil midir? Kur’an-ı Azimüşşan’ın yüce hitabıyla: “…Rahmân’ın yaratışında hiçbir aksaklık göremezsin. Gözünü bir kez daha çevir: Hiç kusur görüyor musun? Evet, gözünü tekrar tekrar çevir: bakışın şaşkın ve bezgin bir şekilde önüne geri dönecektir…” (Mülk Suresi-3-4). Ayetin penceresinden bakıldığında, evrenin sırlarını tam olarak anlamaya çaba gösterirken, hayret içinde acizlik durumunda kalınacaktır. Derin bir tefekkür ve mana-i harfî (bir şeyin kendisini değil de, sanatkârını, ustasını, sahibini bilip tanıtan mana) penceresinden mikro âleme derinlemesine bakıldığında, İlâhî ilmin hakikatlerine yoğunlaşabildiğimizde, İsm-i Kuddûs’un tecellisi ile, imanın nuru kalpleri aydınlatacaktır. Yeter ki, düşünce merkezini inatçı inkâr düşünceleri sarmış olmasın.

İnsan organizmasının yaradılış mucizesi, akılları hayrette bırakan ve gözle görülemeyen bir evrenin faaliyetlerini, bizlere görüntülü bir ilim çerçevesinden gösteren fizyoloji ilminin geniş kapsamında, hücreyi tanıyarak Marifetullah yolculuğunda ilerlemeye çalışabiliriz. İlerleyeceğimiz bu yolumuzda “Bambaşka bir evren içerisi… senin evrenin… Gökyüzü kadar, denizlerin altı kadar sonsuz ve gizemli. Oradan ne çıkarabilirsen, ömrünün yettiği kadar, çünkü yetmez, içindeki sonsuz hazine bitmez. Beyin denen o mucizevî organın içindeki ‘nöron’ adı verilen sinir hücrelerinin görüntüsü de, sonsuzluğa uzanan sayıları yıldızlara benzer, içindeki sonsuz gökyüzünün yıldızlarına… Beyindeki 100 milyar nörondan 100 trilyon bağlantı terminali çıkar ki bu da beyinde tam 100 katrilyonluk sinapsla (nöronal bağlantı sayısı) bilinen en karmaşık iletişim ağını çıkarır karşımıza. Yani nöronlar arasında sonsuz diye tanımlanabilecek bir iletişim ağı var ve bunların hepsi, bizim!” (2) Bütün ihtişamıyla varlık âlemi, Malik-ül mülk’e (cc) ait olduğundan, bu Azamet karşısında ancak Allah-u Ekber- Allah-u Ekber diyebiliriz.

Yaradılıştaki izzet ve azametin mucizelerini veciz bir şekilde özetleyen Ziya Paşa’nın hikmetli sözleri ile bitirelim: “Bu kârgâh-ı sun’aceb dershanedir,

Her nakş bir kitab-ı ledünden nişânedir.

Sübhane men tehayyere fî sun’ihi’l-ukûl,

Sübhane men bi-kudretihi ya’cizü’l-fuhûl.“

SAĞLICAKLA KALIN.

Dipnotlar:

1) Dr. Elif GÜVELOĞLU, Hastalıklar Öğretmendir, s.39

2) Age. s.240