Taşları sanata dönüştüren sanatçı Mimar Sinan’ın hayatının konu aldığı İslam Yaşar’ın “Mimar Sinan” eserini anlatacağız.
İnceleme: Fethiye Akay
[email protected]
Bu ay kitaplığımızda, tarihimizdeki en maharetli bağ kurma ustası, taşları sanata dönüştüren sanatçı Mimar Sinan’ın hayatını, sanatını, eserlerini anlatan, biyografik roman kategorisinde yer alan, Selâhattin Yaşar (İslâm Yaşar) imzalı Mimar Sinan kitabını ele alacağız.
Sanki oradaymış gibi
Bu kitap; tarih, edebiyat ve sanat üçgeni içerisinde dolanmayı seven okuyucularımız için eşsiz bir deneyim olacak. Kâh Osmanlı’nın eşsiz sanat eserlerinin yapılma serüvenlerini okurken bulacaksınız kendinizi, kâh Mimar Sinan’ın, sanatı hayatının her saniyesine ilmek ilmek nasıl dokuduğunu… Bazen de dilinizden su gibi akan edebî cümleler ile edebiyata doyacaksınız. Yaşar’ın bu eşsiz tasvirleri sayesinde kendinizi o eserin yapımında çalışmış biri gibi hissediyorsunuz.
O mekânlara gitmeden, her ayrıntısına vâkıf oluyorsunuz. Bu yüzden İstanbul’u bu kitabı okuduktan sonra bir daha gezin derim. Normal şartlar altında sizin için pek bir anlam ifade etmeyen taşlar, bu kitabı okuduktan sonra bir şiirin ahenkle yazılmış mısraları gibi gelecek size.
369 sanatlı eser
“Bir ömre nasıl bu kadar eser sığdırmış?” diye düşünmekten kendinizi alamayacaksınız. Toplamda 369 eser. Evet, yanlış okumadınız, 40’lı yaşlardan sonra yapmaya başlamış olduğu “üç yüz altmış dokuz” eser. Bu topraklara “kemâl-i sanat” ile hizmet etmiş bir san’atçının hayatını bilmek gerekir, diye düşünüyorum. Eserleri korumak bir yana dursun, bu eserlerin isimlerini dahi bilmemek; ecdadın bizimle kurmak için yıllarını vermiş olduğu bu bağı koparmak değil midir?
Hem sanat, hem hikmet
Selâhattin Yaşar, Mimar Sinan’ın kendi eserlerine olan bakış açısını şu cümleler ile ifade ediyor: “Mimar Sinan, yaptığı eserlerin, yalnız beklenen işi görüp faydalı olabilecek özellikler taşıması ile iktifa etmez, aynı zamanda san’at değeri taşıyan, göze hoş görünen, gönle yakın hissedilen ve başkalarına benzemeyen güzellikler taşımasını da temin etmeye çalışırdı.”
Kitabın sonunda yer alan Arif Nihat Asya’nın Selimiye Camii için yazmış olduğu şiirin son birkaç dörtlüğü:
“Seller, zelzeleler ne derse desin;
Sen yine, o eski Selimiye’sin…
Fakat -tarihime, adıma yazık!-
Ben ne Selim, ne de Sinan’ım artık!
Kükreyen, şahlanan, konuşan, atılan,
O mutlu yiğitler, o mutlu iman,
Sınırlar aşmayı kuşlardan değil,
Öğrenirdi senin ezanlarından.”
Not: Genç Yorum dergisi Mart sayısından alınmıştır.