"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Son Şahitlerden Ali Demirel ağabeyin hanımı Şükran Demirel vefat etti

04 Temmuz 2016, Pazartesi 11:05
Üstad Bediüzzaman'ı ziyaret eden ağabeylerden, emekli pilot astsubay Ali Demirel'in muhtereme hanımı, Şükran Demirel Hakkın Rahmetine kavuştu.

Şükran Demirel'in cenazesi bugün ikindi namazı sonrasında İstanbul Eyüp Sultan Camiinde kılınacak. Şükran Demirel, Risale-i Nur'un tanıtılması için büyük gayret sarfeden şefkat kahramanları arasında yer alıyordu.

Şükran Demirel, uzun süre Yeni Asya'nın yayın müdürlüğünü yapan merhum Hüseyin Demirel ve hattat Muhsin Demirel'in de anneleriydi.

Yasemin Güleçyüz'ün Şefkat Kahramanı Şükran Demirel hakkında kaleme aldığı yazı:

Şükran Demirel

Şükran Demirel Risâle-i Nur’un fedakâr şefkat kahramanlarından bir tanesi. Nur talebeleri arasında “Tayyareci Ali Abi” olarak tanınan değerli eşi ile birlikte henüz gencecik yeni evli bir çiftken tanıştıkları Risâle-i Nur’lar onların hayatını değiştirdi. Ailecek risâlelerin neşri için çalıştılar, ilerlemiş yaşlarına rağmen halen de çalışmaktalar, Nur sohbetlerine devam etmekteler. Bu yönleriyle Nur dairesindeki her evli çifte lâtif bir örnek oluşturmaktalar.

1950’li yıllarda Ankara’da Risâle-i Nur’ların neşrinden, İstanbul’da ilk düzenli hanım Nur sohbetlerine uzanan ibretli hatıraları var. Bir bölümünü aktarıyoruz:

İlk tanışma

Biz ailecek Risâle-i Nur’u Sabri Halıcı’nın oğlu Ömer Halıcı vesilesiyle Erzincan’da tanıdık. Zaten tesettürlü, namazımı kılan bir hanımdım. Eşim ilk defa 1952’de Üstadı ziyaret etti. Diyarbakır’a tayin olduğumuzda Mehmet Kayalar’ın dersine giderdi eşim. Sonra Eskişehir’de 1,5 sene kaldık. 1954’te İzmir’deydik. Mustafa Birlik ve ailesiyle dersler dersler… Bir faaliyet… Evimiz daracıktı. Bir karyola, soba, sehpa… Ders için beyler geldiklerinde dışarı çıkardım odadan. Dışarıda soba yok, hava soğuk, çocuklar küçük… Mustafa Birlik’in hanımıyla okurduk biz de risâleleri… 11 ayda 5 senelik faaliyet.

Ankara günleri

Sonra Ankara’ya tayinimiz çıktı. Allah ne verdiyse pişiriyoruz, taşırıyoruz. Akşam dersler yapılıyor, dershane uzak olduğu için de çoğu zaman gelenler gece kalırlardı. Ankara’da risâleler teksire basılacak, ama para yoktu. O zaman Atıf Ural uğraşıp durmakta Sözleri basmak için. Sonra Kemal Ural’ın da desteği ile bir teksir makinesi alıyorlar ve neşir başlıyor. Ankara’daki faaliyetler anlatmakla bitecek gibi değil.

Ankara’da iken Kastamonulu Ulviye Anne ile tanıştık. Osmanlıca bilen çok mübarek bir hanımdı. Haftada bir gün ders yapardık. 1930 doğumlu olduğuma göre 26 yaşımda gencecik bir kızım. Ulviye Hanım tatlı tatlı anlatırdı. Kızının arkadaşlarına—ki içinde milletvekili eşleri de var—sohbet ediyor, zaman zaman da risâle okuyormuş. Ama kitabın ne olduğunu açıklamıyormuş. Hanımlar bir gün dayanamayıp soruyorlar hep birlikte, “Sen bu kadar güzel bilgileri nereden öğreniyorsun? Okuduğun o kitabın adı nedir?” diye. O da Üstada sorduruyor “Kitapları açığa çıkarayım mı?” diye. İzin aldıktan sonra kitapların ne olduğunu, kime ait olduğunu açıklıyor hanımlara.

İstanbul günleri

Biz 1957’de İstanbul’a geldik. Ceylânlar, Bekir Beyler, Birinciler hep bizim evlerin insanıydı. Evimiz neydi bilmem. Bir çeşit okul gibi…

İhlâs bozulur düşüncesiyle bunları ben hiç anlatmazdım. Ama yeni nesiller sanıyor ki kitaplar gelivermiş. Risâle-i Nur’un geçmişteki çileli safhalarını masal gibi görüyorlar. Nereden bilecekler yeni nesiller bu eserlerin geçirdiği devreleri? Kitap yoktu, tırnak tırnak uğraşıldı Risâle-i Nur için. Yeni nesillerin bunları bilmesi gerektiği için anlatmaya karar verdim. Mışlı, mişli değil, ilk ağızdan anlatıyorum.

Kar yağsa, tufan olsa bile yine de derse giderdik. Pardösülerimizin, mantolarımızın ucundan şıpır şıpır su damlardı. Şemsiyemiz, çizmemiz yoktu. Paramız mı yoktu, bilemem. Ama derse gittiğimizde ablalarımız “Yavrum ahirette bastığınız taşlar, yağmur taneleri hep şahitlik edecek sizlere” diyerek bizi şevklendirirlerdi.

Otobüs pahalı gelirdi, yürüyerek giderdik derse. Çekmece’den Yenikapı’ya trenle gelir, oradan Fatih’e yürürdük. Kızımı dört sene kucağımda götürdüm derse.

Hayat tarzımız hizmet

Hizmet ediyorum demek aklımızın ucundan geçmezdi. Yaptıklarımız normal hayat tarzımızdı, yani her zaman yapılması gerekenler sınıfındandı. Şimdi geriye dönüp bakıyorum da, “Yaptıklarımız demek hizmetmiş!” diye düşünüyorum. Farkına vardırmadan Cenâb-ı Hakk’ın bizi “istihdam” ettiğini ahir ömrümüzde müşahede ediyorum…

Eşim trenle Yenikapı’dan risâleleri paketler halinde alır, trenle havaalanına götürür, askerler elden ele taşırlar paketleri uçağa. “Demirel’in kitapları bunlar” diye. Bunlar olacak şeyler değil. O zaman fark etmiyorduk, şimdi 30-40 sene sonra fark ediyoruz. Allah koruyordu onları. Cenâb-ı Hak inayetiyle muhafaza ediyordu.

Üstad Hazretleri İstanbul’a geldiğinde Piyer Loti Otelinde kaldı. Yatılmamış bir yorgan istemiş. Bizde vardı. Hemen paketleyip gönderdik kendisine.

Fındıkzade’deki evde Yenikapı’dan teksirden paketle gelen eserleri tashih yapardım. O zaman Hanımlar Rehberi teksirle basılıyordu. Elimize tashihli sayfaları vermişlerdi. Onlara bakarak Hanımlar Rehberi’nin teksirlerini düzeltirdim. Yine paketleyip Yenikapı’daki eve götürürdük. Evin kızları da zaman zaman bana risâlelerin tashih işlerinde yardımcı olurlardı. Sonra oradan eserlerin dağıtımı yapılırdı.

Evimiz küçücüktü, ama mübarekti. Nurcular hemen her gün gelirlerdi. Yokluk vardı. Bir şeyimiz yoktu. Gelen misafirlere Allah ne verdiyse pişirip taşırıyorduk. Ev yemeği diye deli oluyorlardı çocuklar. Listemiz de pek değişmezdi: Tarhana çorbası, bulgur pilavı, turşu, patates yemeği, reçel… Sonradan biraz çeşitlendi. Köfte, et, balık girdi mutfağa.

Bizim evde hep ders olurdu. Hiç boş vaktimiz geçmezdi. Çoluk çocuk hep kaynaşıp çalıştık.

İstanbul’da düzenli ilk hanım Nur sohbetleri

Bir gün Galip Gigin’in annesi, “Oğlum, arkadaşlarının hanımları, anneleri, kızları, kardeşleri yok mu? Bir tanıştır beni onlarla” demiş. Böylece Yenikapı’daki evin hanımları, ben birkaç hanım daha bir araya geldik. Sonra, “Ders yapsak ya, biz de erkekler gibi” dediler yeni gelen hanımlar. O zamana kadar okuyoruz, ama kalabalıkla nasıl olacak? Hemen aklıma Ulviye Hanım geldi. Ulaştık kendisine, kızıyla birlikte Pendik taraflarında yazlığa gelmişler. Mehmet Birinci ve Fırıncı gidip alıp geldiler. On kişilik bir hanım grubu olduk. “Haftanın hangi günü ders yapalım?” diye konuştuk. Ulviye Anne “Cuma günü mübarektir. O gün yapalım” dedi. Bir ay boyunca her Cuma günü onunla birlikte ders yaptık. Bize Risâle-i Nur’un dersi nasıl yapılır göstererek anlattı. Ulviye Hanım çok zeki, gayretli bir hanımdı. Bizi uyarırdı “Şöyle yapın, böyle okuyun” diye… Anlattığım tarih 1959’un Temmuz’u.

Onları tanıdığım için şanslıyım…

Asiye Mülazımoğlu, Şahide Yüksel, Ulviye Hanım, Lütfiye Anne, Urfalı Hatice Teyze… Hep beraber yerdik, içerdik, dersler yapardık. Onlardan çok şeyler öğrendim. Örnek aldım. Ahirette de görüşürüz İnşallah.

İstanbul’da çocukların Risâle-i Nur eğitimi

Derslerimizde çocuklarımız Risâlelerden vecizeler okurdu.

Onların yetişmesi için rahmetli Mehmet Birinci’nin emekleri unutulmaz. İstanbul’un çocuklarına risâle eğitimi verirdi. Dinî bilgiler, Kur’ân eğitimi, hatta giyim konusunda dikkat edilecekler… Bir gün kızım Nurdan’a etek boyu biraz kısa olan bir elbise diktirdim. Altından da kalın çorap giydi. Mehmet Birinci şöyle bir bakmış, ertesi gün bana hitaben hemen bir mektup gönderdi. Diyor ki: “Değerli ablam, çocuk da olsa böyle giydirilmese iyi olur!”

***

Şükran Demirel ile sohbete doymak mümkün değil. O, Risâleleriyle, Kur’ân’ıyla, hâlen devam ettiği Nur sohbetleriyle capcanlı hizmet hayatının ayrı bir devresini yaşamakta. Nurların günümüzdeki fütuhatını inayet-i İlâhiye olarak müşahede edip, şükretmekte. “Çok gayretli gençler var. Bahar gülleri gibi açmışlar” dediği gençlerin ihlâslı ve sadakatli olmaları için duâlar etmekte… 

Haber Merkezi

Okunma Sayısı: 6636
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • CESUR ADAM

    5.7.2016 08:21:08

    Rabbim mekanını cennet eylesin.Kabrini pür-nur cennet bahçesi eylesin.

  • Abdurrahman KOÇAK

    4.7.2016 16:02:53

    Cenabu Hak Rahmet eylesin...Amin..

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı