H. MUHARREM OKUR - ARDA BİLİK
Geçtiğimiz Salı günü tarihimizin maalesef kara lekelerinden birisi 27 Mayıs darbesinin yıl dönümüydü. Gazetemizde her yıl olduğu gibi bu sene de çok güzel yazılar ve çalışmalar yapıldı. Tarihimizde bir kara leke olarak duran bu elim hâdiseden gerekli dersleri alamazsak geleceğimize de doğru şekilde yön veremeyiz.
Öncelikle 27 Mayıs kanlı darbesi sadece birkaç mesele yüzünden bir gecede gerçekleşmiş bir hâdise değil, öncesi ve sonrasıyla çok büyük izahlara muhtaç derin bir meseledir. Burada maalesef bazı kesimlerin yaptığı gibi Demokrat Parti kötülenmek suretiyle darbeye haklılık payı verilmeye çalışılması yapılan cinayetlere ortak olunması gibi bir neticeye sebep olabilir.
Dolayısıyla tüm meselelerde olması gerektiği gibi bu hadise de ideolojik yaklaşımlardan uzak, toplum odaklı ve tarafsızca değerlendirilmelidir. Bu değerlendirme neticesinde karşımıza ufuk açıcı bazı sonuçların çıkacağını göreceğiz. Yirmi yedi yıllık tek parti iktidarının yanlış politikaları, bugün hâlâ tartışmalı olan bazı rakamlarla ilerlemenin sağlandığı belirtilse de gözler önündeki halkın yoksulluğu, kıtlık, perişanlıklar, inkılaplar adı altında bazı temel hak ve hürriyetler dahil hak yoksunluklarının yaşatılması vs. sebeplerle 1950 yılındaki genel seçimlerde Demokrat Parti’nin büyük bir başarı elde ederek halkın teveccühünü kazanması, 27 Mayıs öncesi değerlendirilmesi gereken bir husus.
Elbette her iktidarın eleştirilecek tarafları olmakla birlikte 1950 yılından sonra Demokrat Parti idaresi ile ülkemizin maddî-manevî rahat bir nefes aldığı bir gerçek. Bu maddî-manevî ilerlemeye karşı planları akim kalanlar, ideolojik saptırmalarla kendilerince darbe ortamına maalesef zemin hazırladılar. Sol görüşlü bazı kesimler özellikle Başbakan Adnan Menderes’in sözlerinden belirli kısımları cımbızla çekerek çeşitli tevillerle kendi ideolojilerine muhalif olunduğunu şiddetle yayarken, sağ kesimler de tam olarak aynısını kendi ideolojileri için yaptılar.
Tam da böyle bir ortamda Üstad Bediüzzaman Said Nursî’nin bu ideolojik saptırmalara karşı Merhum Adnan Menderes’in “Konya Nutku”na dair açıklamalarını eserlerine almış olması, Menderes’in sözlerinde ideolojik yaklaşımlardan uzak, her kesimi kuşatıcı ve toplum odaklı demokrat bir duruşun varlığını anlamımız için büyük önem taşıyor.
Yine Merhum Menderes, siyasî hesaplar ve çıkarlar düşüncesiyle değil, hürriyetperverlik ve demokratlık adına en temel hürriyetlerden olan din ve vicdan hürriyeti uğruna yaptığı çalışmalarla Bediüzzaman Said Nursî’nin “İslâm Kahramanı” hitabına mazhar olmuştur. Neticede ise kanlı 27 Mayıs darbesi sonucunda Zorlu ve Polatkan ile birlikte şehit edilmiştir.
Bir Başbakanın asılmasıyla neticelenen bu elim hâdisenin telafisini sadece otuz yıl sonra itibarlarını iade ederek, mezarlarını taşıyıp anıtlaştırarak yapamayız. Bu hâdisenin telafisi, toplumun belirli kesimini kutsayan, belirli kesimini ise yeren ötekileştirici dilden kurtulduğumuzda, ideolojik yaklaşımlardan uzak hak, adalet ve hürriyetler adına insan odaklı bir siyaset yürütüldüğünde, sadece kendi görüşünden olanın değil, farklı görüşlerden kimselerin de vatandaş olarak aynı değer ve kıymette olduğunun bilincine kavuşulduğunda gerçekleşebilir.
Aksi taktirde mazlum Menderes ve arkadaşlarının vebali üzerimizde olmaya devam edecektir.