Emirdağ Lâhikası’nda Âyetü’l Kübrâ Risalesi’ne istinaden ve onun kerametiyle sönen yangınlardan bahsedilir.
Yanmakta olan hükümet dairesinin alevleri Çalışkan ailesinin dükkânlarına kadar ulaşmakta olduğu bir anda Üstadın tabiri ile masum Ceylan, “Biz yanıyoruz, mahvolduk” diyerek Bediüzaman’a koşar. Bediüzzaman Hazretleri de Risale-i Nur’u ve Âyetü’l-Kübrâ’yı şefaatçi yapıp, “Ya Rabbi, kurtar” diye duâ eder. Bu duâ neticesinde dükkânlarına çok yaklaşan yangının alevleri hiçbir zarar vermeden söner. Dükkânın içinde bulunan Âyetü’l Kübrâ Risalesi’nin manevî kuvveti yangını yaklaştırmayarak sönmesine vesile olur.
Maddî yangınları söndüren bu risale, manevî yangınlar içerisinde kalmış olanların da kurtuluş kapısıdır. Maneviyatının yandığını, yandırılmak istenildiğini fark eden herkes bu Risaleye koşmalıdır. İçerisinde bulunduğumuz çıkmazlarımız, çözemediğimiz problemlerimiz, fikrî zihin karışıklıklarımız, kalbî zafiyetlerimiz, ruhî bunalımlarımız gibi dertlerin devası Âyetü’l-Kübrâ Risalesi’nde mevcuttur. Âyetü’l-Kübrâ ile alınan yol bizi ilerleten, yenileyen, kıymetlendiren ve yükselten bir yoldur. Yapılan seyahat kendimizi bulmak, kendimizde göremediklerimizi görmek, bizim içimizde bulunup, fakat hakikatte bize ait olmayan şeyleri hayatımızdan çıkarmaya imkân sunacaktır.
Bu yolcukta devam ettikçe bizim üzerimizde yük olan fanileri de birer birer bırakacağız. Bizi tutarak maneviyatta geri bırakan bütün dünyevî bağlardan kurtulacağız. Bizi yerimizde saydırmak isteyen bütün engelleri atlayarak geçeceğiz. Seyahatin her bir mevkiinde bir yangınımız sönecek. Her bir durağında kuvvetimiz, irademiz ve inancımız artacak. Tek başına varılma imkânı olmayan her yere bizi beraberinde götüren bu eser ile girilmez sanılan yollara gireceğiz, açılmaz sanılan kapıları açacağız. Yani hem yangınımızı hem yangınları söndüreceğiz.