İçtimai hayat içerisinde parlatılan ve makam verilen şahıslarla karşı karşıyayız.
Herhangi bir kabiliyet ve beceresi olmadığı halde yüksek gösterilen şahıslar var. Daha çok kalabalıklara görünerek şöhret kazanmak isteyen şahıslar. Kendilerinde olmayanı varmış gibi göstermekte maharetli olanlar. Cerbeze ile laf dolandırarak zihinlere şüphe atanlar. Günün adamı, devrin adamı olarak yaşayanlar.
‘Önce ben’ deyip ‘biz’ olmayı unutanlar. Şahıslar, şahıslar ve sürekli şahıslar üzerinde konuşanlar. Sözü dönüp dolaştırıp yine tek şahsa bağlayanlar. Kurtuluşu şahıslarda arayıp fikir dünyalarını karartanlar. Kendilerine taktıkları imtiyazlarla başkalarına ‘basit’ nazarıyla bakanlar. Yaptıkları ile önce kendilerine sonra millete zarar edenler.
“Beni mihenk taşına vurdunuz. Acaba fırka-i hâlisa dediğiniz adamlar böyle mihenge vurulsalar, kaç tanesi sağlam çıkacaktır?” (Divan-ı Harb-i Örfi) diyerek Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri kendi hayatının mihenge vurulmasını ister. Buna karşılık kendilerini samimi ve halis gösterenlerin bundan kaçındığını ifade etmektedir. Mihenge vurulmaktan kaçanların kaç tanesinin sağlam çıkacağını sormaktadır. Mihenge vurulmamış insanların arkasından gidenler bir zaman sonra pişmanlıklara düşmektedir. Mihenge vurulduktan sonra sağlam çıkmadıklarını görmek hayal kırıklığına uğratmaktadır. Yıllarca arkasından gittiklerinin gerçek yüzü ile karşılaşmak acı verici bir durumdur.