Ayasofya son günlerde yine gündeme geldi. Cami olarak açılsın diyenler çok fazla. Yok müze olarak kalsın diyenler var. Bazıları da Sultanahmet dolsun sonra düşünelim diyor.
Fakat İslâm Yaşar’ın Yeni Asya Gazetesi’nde çıkan (Hıristiyanlar da kimliklerini ‘Cami Ayasofya’da bulacaklar) ifadesi bana yıllar yıllar önce Üstadı araştırmak için gelen bir Hıristiyan Şarkiyatçı ile yaptığımız görüşmeyi hatırlattı. Bu uzun görüşmenin detaylarını bırakarak sadece Ayasofya hakkındaki konuşmamızı söyleyeyim.
Kendisinden şunu sordum: Ayasofya ibadethane mi olsun yoksa müze olarak mı kalsın? O, “Biz Ayasofya’yı hiçbir zaman müze olarak düşünmedik, Müslümanların ibadet mahalli olması da bizi hiç rahatsız etmedi. Çünkü herhangi bir dinin ibadet mahalli mukaddes mekân olarak bilinir ve bütün taarruzlardan beri olması lâzım gelirken Ayasofya’nın nasıl Camiden çıkarılıp müze haline getirilmesi bizim tarafımızdan da anlaşılamadı” demişti.
Hıristiyan bir şarkiyatçının görüşü böyle olursa bu görüşün aksini savunlara ne dememiz lâzım geldiğini size bırakıyorum.
Bu münasebetle Ayasofya hakkında yazdığım şiirimi takdim ediyorum:
MAHZUN AYASOFYA
Yıllarca boşuna mı bekledik?
Bayramlar gelsin diye,
Çok Bayramlar geldi geçti
Biz onları bayram bilemedik.
Bayramlar bayram olmaz ki sensiz Ayasofya
Ecdadın bize hediyesi ey Ulu mabed
Nur yüzlü hafızların okuduğu Kur’ân hani?
Hûşû içinde secde eden kullar hani?
Gözyaşlarıyla tesbih çeken diller hani?
Asırlarca Sema’ya yükselen Tevhid sedaları hani?
Semaya yükselen minarelerin niçin suskun?
Bugünkü halinden galiba bize küskün.
Tekbir alarak secde edilmeyen,
Tevhid, tesbih söylenmeyen yere
Hiç mabed denir mi? Ayasofya.
Kubbene nur yağan geceler nerde?
Okunan Kur’ân’daki heceler nerde?
Beklenen o Nurlu fecirler nerde?
Yepyeni bir çağın müjdecisi
Şanlı Sultan Fatih’in emaneti
Müjdeler beklemedeyiz artık
İstanbul fetholdu dediler, fakat
Seni hâlâ fethedemedik Ayasofya