Her ne kadar iktidar cenahı hemen her fırsatta hak-hukuk kurallarının tıkır tıkır işlediğini dile getirse de; olup bitenleri tarafsız bir gözle takip eden hemen herkes ve her kesim; söylenenlerin tam tersine, Türkiye’de yargının bağımsız olmadığını, vazifelilerin karar vermekte zorlandıklarını, dolayısıyla hapishanelerin sudan bahanelerle binlerce suçsuz insanla doldurulduğunu görebilir.
Olup biten hukuksuzluklara, siyasî tarafgirlikten veya başka sebeplerden ötürü karşı çıkıp itiraz etmemenin ötesinde, bedihî hukuksuzluklarla nice mağduriyetlere sebep olan bu yanlış uygulamaları alkışlayarak tasvip etmek, içler acısıdır.
Hemen belirtelim ki, baskılar da olsa, talimatlar da verilse, bedeli ne olursa olsun, adaleti sağlayacak olanların evrensel hukukun kuralları ve esasları çerçevesinde kararları vermeleri şart. Yoksa, korkularla veya başka sebeplerle talimatlara boyun eğerek hukuk dışı kararlara imza atarak mağduriyetlere sebep olmak, üzücü bir durumdur.
Bilinmelidir ki Türkiye’nin, hemen her alanda, tamiri mümkün olmayan sıkıntılara, tahribatlara sürüklenmesinde, adaleti eşit şekilde sağlamakla yükümlü olan yargının çoğu zaman aldığı hukuk dışı kararların payı büyüktür.
Yine bilinmelidir ki ülkemizin maruz kaldığı, hak etmediği kaoslardan ve sıkıntılardan kurtularak, barış, huzur ve refah ortamına kavuşması, yargının tam tarafsız ve bağımsız bir şekilde alacağı tatmin edici kararlarla mümkündür.
İşlenen hukuksuzlukların yaşandığını kabullenmekle beraber, itiraz etmeyip, “Efendim ne yapalım. Eskiden de bazı hukuksuzluklar yapılıyordu.” gibi, hiçbir makul ve inandırıcı yönü olmayan bahanelerle, bu dönemde işlenen hukuksuzlukları meşru görmeye çabalıyorlar. Bilmiyorlar ki geçmişte yapılan haksızlıklar/hukuksuzluklar, şimdi yapılmakta olan haksızlıkları, hukuksuzlukları meşru kılmaz.
İnsan hak ve hürriyetlerinin serbestçe çiğnendiği, adaletin, hakkın ve hukukların rafa kaldırıldığı, geçmişteki tek adam/tek parti dönemleri olduğu hemen herkesin malumu. Nice hak gaspının işlendiği, baştakilerin ağızlarından çıkanların kanun sayıldığı, her türlü zulmün, haksızlığın hükümferma olduğu o karanlık dönemdeki idareciler, kanun dışı isteklerinin harfiyen yerine getirilmesi için her türlü baskıyı yapmışlardı.
Ama o dönemde, en ağır bedelleri göze alarak, yapılan tehditlere aldırmadan kanun çerçevesinde karar verenler de olmuştur. Bu konuda söylediklerimize delil mi istiyorsunuz? Bunun delili, ülkenin sevk ve idaresini ellerinde bulunduran hukuk tanımaz müstebidlerin, açıkça, Bediüzzaman’ın aleyhinde karar alınmasını doğrudan ya da dolaylı olarak istedikleri halde, hakkaniyetli hâkimlerin, Üstad Bediüzzaman ve fedakâr talebeleri hakkında verdikleri iki binden fazla beraat kararıdır.