Geçmişten günümüze baktığımızda ülke idarecilerinin etrafını yalakalığı meslek edinen bazı menfaatperestlerin kuşattığını görüyoruz.
Bu çeşit insanlardan çok azı aklının erdiği kadar taraftar oldukları idarecilere yardımcı olmak için bazı doğruları söyleyen samimî kişiler olsa da çoğu eğriye eğri, doğruya doğru diyemeyenlendir. Sahip oldukları makam ve mevkilerini kaybetmemek için idarecilerin gözüne girmeyi gaye edinen, “şakşakçılığı” meslek haline getiren insanlar vardır.
Gözü kapalı olarak destek verdikleri iktidarın en belirgin yanlışlarını dahi çoğu zaman ters yüz ederek millete doğru olarak yutturmakta mahir olan bu çevreler; taraftar olmadıkları partilerin en doğru söz ve beyanlarını dahi cerbeze ile millete çarpıtarak sunmakta maharetlidirler.
Meselâ, 15 Temmuz lânetli kanlı kalkışma ile beraber darbe ve darbecilerle hesaplaşma adına bu iktidar döneminde hukuk adına suçlu suçsuz ayırımı yapmadan on binlerce kişi ihraç edildi. Bu hukuk cinayetleri başka bir partinin iktidarda oldukları dönemlerde vuku bulsaydı şimdiki malûm çevreler acaba olup bitenlere “yaşa bravo” deyip alkış tutarlar mıydı? Yoksa seslerinin çıktığı kadar tepki gösterip, protesto mu ederlerdi?
Bu sualimiz de alkışçılar kervanına katılan ihvanlara: Senelerce ülkemizi kaoslara sürükleyen, milleti canından bezdiren tek adam, tek parti ucube sisteminden kurtulmasından yıllar sonra bugün tekrar o günlere dönüp, millet meclisini devre dışı bırakan tavrın tasvip edilmesi Üstad Bediüzzaman’ın; “riyaset-i şahsiyenin katiyen aleyhindeyim” tesbitine uyar mı?
Ve yine mevcut iktidarın “bandrol uygulaması” ile bir dönem Risale-i Nur’un basımına getirdiği engele sesiz kalmak hatta destek vermek Risale-i Nurdan alınan derse uyar mıydı?
Yine güya kadını koruma gayesiyle, cinsiyet eşitliği adına, ama aslında aile yapısını herc-ü merc eden mevcut iktidarın altına imza attığı İstanbul Sözleşmesi’ni başka siyasî kadrolar yapmış olsaydı tavrınız ne olurdu?
Yine bu iktidarın döneminde zinayı suç olmaktan çıkaran uygulamaya karşı sessiz kalan sözde muhafazakâr çevreler acaba asla kabul edilemez böyle bir uygulamaya başka siyasî partiler teşebbüs etselerdi nasıl bir tavır takınırlardı?
Keza makul ve kabul edilebilir sebeplerle de olsa koronavirüsten milleti koruma adına getirilen tedbir ve yasaklar çerçevesinde hem de dindar olarak bilinen bu iktidar döneminde camilerin kapatılması, Cuma namazlarına getirilen yasaklara harfiyyen riayet eden çoğu ehl-i din bu yasaklamaların aynısına başka siyasî kadrolar teşebbüs etselerdi riayet mi ederlerdi; yoksa itiraz edip, tepki mi gösterirlerdi?
İşte galiba Üstad Bediüzzaman’ın insanların manevî hayatını mahveden, uhrevî hayatını ciddî manada tehdit eden böylesi meleği şeytan; şeytanı melek gören siyasî tarafgirlikleri görmüş olmalı ki “şeytandan ve siyasetten kaçıyorum” demiştir.