İSTİÂZE
Sözlükte “sığınmak” anlamına gelen istiâze, terim olarak “her çeşit şer ve kötülükten korunmak için Allah’a iltica etmek ve O’ndan yardım dilemek” demektir. Her dilde yapılabilecek olan bu dileme İslâmî literatürde “eûzü billah” (Allah’a sığınırım), “esteîzü billah” (Allah’tan sığınma istiyorum), “maazallah” (Allah’a sığınırım) gibi ifadelerle dile getirilir. Kullanımda en yaygın olanı Türkçe’de “eûzü veya eûzü çekmek” diye anılan “eûzü billahi mine’ş-şeytanir-racîm” (recmedilmiş şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım) şeklindeki ibaredir.
Kur’ân-ı Kerîm’de on yedi âyette geçen istiâze bazen Allah lâfzı, bazen rahman ismi, bazen de rab ismiyle birlikte zikredilir. Allah lâfzıyla geçen âyete bir örnek şudur: “Kur’ân okuduğun zaman recmedilmiş şeytandan Allah’a sığın” (Nahl, 16/98). Kelimenin rahman ismiyle kullanıldığı âyet şudur: “Meryem, Senden rahman’a sığınırım, eğer Allah’tan çekinen birisi isen (bana kötülük etme) dedi” (Meryem 19/18). Kelimenin rab ismiyle kullanıldığı âyetlere çok bilinen örnekler Kur’ân’ın en son iki sûresini teşkil eden Felâk ve Nas Sûreleri’nin ilk âyetleridir.
Bu dünyaya “ubudiyet” yapmak üzere gönderilen insana, terakki etmesi için, içte ve dışta nefis, şeytan, şerir cinler, kötü insanlar gibi düşmanlar musallat kılınmıştır. Mü’min bütün bu düşmanlara karşı Allah’tan yardım dilemek ve istiâze ile onların şerlerinden Allah’a sığınmak mecburiyetindedir. Bu sığınma elbette istiâze lâfzını telâffuz etmekten ibaret olmayıp Kur’ân ve sünnetin ölçülerine sıkı sıkıya bağlanmakla mümkündür.
Yazımızı Bediüzzaman’ın şu hayatî uyarısı ile bitirelim: “Ey Ehl-i iman! Bu müthiş düşmanlarınıza karşı zırhınız, Kur’ân tezgâhında yapılan takvadır; ve siperiniz Resul-i Ekrem’in (asm) Sünnet-i Seniyyesidir; ve silâhınız istiâze ve istiğfar ve hıfz-ı İlâhîye ilticadır.” (On Üçüncü Lem’a, İkinci İşaret, s. 82)