İnsan, kâinatın en şuurlu okuyucusu; dili ve düşünceleri ise onun kader kalemi gibidir.
İnsanın konuşuyor olması, sadece bir iletişim vasıtası değil, aynı zamanda ruhun ve niyetin dış dünyaya yansımasıdır. Ağzımızdan çıkan her kelime, bir dua, bir yöneliş, bir kader tohumu olarak kâinatta yankılanır. Bu yüzden, Peygamber Efendimiz’ in (asm) “Ya hayır söyleyin ya da susun” emri, yalnızca ahlâkî bir öğüt değildir.
M. İbni Arabî’ye göre kelimelerin dili ve enerjisi vardır. Söz, sadece ses değil; niyetin, ruh halinin ve inancın bir yansımasıdır. Kelimelerle düşünür, kelimelerle inanır, kelimelerle dua ederiz. Onlar, ruhumuzdan çıkar ve hayatımızın tarlasına tohum olarak ekilir.
Kelimelerin bu gizemli ve şekillendirici gücünü anlamak için en muazzam rehber ise Kur'ân-ı Kerîm'in "en güzel kıssa" olarak tanıttığı Hz. Yusuf’un (as) hayat yolculuğudur: "Kıssa" kelimesi, sadece bir hikâye değil, “iz sürmek, peşinden gitmek” anlamını taşır.
Hz. Yusuf’un yaşadıkları, bize sözün kaderle olan derin bağını anlatır. Hz. Yakup (as), oğlu Yusuf’u kardeşleriyle göndermek istemediğinde, “Korkarım ki onu kurt yer” demişti. Bu söz, bir babanın masum endişesiydi, ancak kaderin cilvesiyle kardeşleri Yusuf’u kuyuya atıp, “Onu kurt yedi” diyerek bu sözü zahiren gerçek kıldılar! Hz. Yakup’un, “Ne halim selim bir kurtmuş!” diyerek gömleğin yırtılmamış olmasına dikkat çekmesi, sözün ardındaki hakikati görmenin önemini hatırlatır. Hz. Yusuf’un (as) rüyasını kardeşlerine anlatması, hasedi tetikledi. Babasının uyarısı “Rüyanı sakın anlatma!” boşuna değildi. Çünkü haset, insanı hem kuyuya atar hem de içimizdeki kuyuda bizi boğar. Kardeşleri onu kuyuya attıklarında, aslında kendi nefislerinin karanlığına hapsolmuşlardı. Yusuf ise, tevekkül, sabır ve temiz niyetle o karanlıktan çıkmış, Mısır’a sultan olmuştu.
Hz. Yusuf’un rüyasında Güneş’i, Ay’ı ve on bir yıldızı kendisine secde ederken görmesi, geleceğe dair İlâhî bir müjdeydi. Ancak babası Yakup (as), rüyayı kardeşlerine anlatmamasını tembih etti. “Çünkü şeytan, insana apaçık bir düşmandır.” Güzelliklerimizi ve mutluluğumuzu her zaman yüksek sesle ilan etmek doğru olmayabilir. Hasedin uykusu hafiftir. Sessizlik bazen en hayırlı sözdür.
Hz. Yakup’un (as), uzun ayrılık yıllarında söylediği şu söz, iç dünyamızda yankılanması gereken bir teslimiyet örneğidir: “Ben işimi Allah’a havale ediyorum.” Bu cümle, içimizdeki kuyulardan çıkmanın anahtarıdır. O, gözlerini kaybetmişti; ancak isyan etmedi. Sonunda hem gözlerine kavuştu hem de oğluna. Söz, bu bağlamda yalnızca ifade değil, bir dua ve yöneliştir. Hz. Yusuf’un duası da bunun en güzel örneğidir: “Rabbim! Beni Müslüman olarak vefat ettir ve beni salihler arasına kat.”
Üstad Said Nursî de bir başka gerçeğe dikkat çeker: “Nazar ve niyet öyle bir iksirdir ki, elması kömüre, kömürü de elmasa çevirir.” Niyetin ve bakış açısının kelimelerle birleşerek, olaylara ve kişilere anlam giydirdiğini anlatır. Hz. Yakup’un korku dolu nazarı imtihanı şekillendirirken, tevekkül dolu niyeti o imtihanı bir vuslat elmasına çevirmiştir.
Hz. Yusuf kıssası, binlerce yıldır insanlığa yol göstermeye devam ediyor. Bize öğrettiği en temel gerçeklerden biri şudur: Dilimiz, kalbimizin tercümanı; kelimelerimiz ise geleceğimizin mimarıdır. Her birimiz, ağzımızdan çıkan her kelimeyle ya bir kuyu kazarız ya da bir saray inşa ederiz. Öyleyse güzel konuşmalı, düşünmeli ve güzel niyet etmeli. Çünkü kullandığımız her kelime, hayatımızı derinden etkiler.