Yoğun gündemde Gazze’de gıda yardımı kuyruğundaki çocukları bombalayıp katleden İsrail’le Türkiye’nin ticareti tam gaz sürdürmesi dezenformasyonlarla nazarlardan kaçırılıyor.
AKP iktidarında İsrail’le ekonomiden enerjiye, savunma sanayiinden turizme ve telekomünikasyona onlarca mutâbakat, ihale, anlaşma ve işbirliklerinden bir teki dahi iptal edilmezken, soykırıma her türlü destek karambola getiriliyor.
Çarpık olanı, Amerika’dan İspanya’ya, Almanya’dan Japonya’ya, Belçika’dan Namibya’ya bütün dünyada on binler İsrail’in vahşetini ve zulmünü protesto ederken, İsrail’de bile Netanyahu’nun evinin önünde binlerce İsrailli gösteri yaparken, Müslüman Türkiye’de İsrail’le ticaretin kınanmasının yasaklanması. Silâh sanayiinde kullanılan çeliği ve kimyevî maddeyi soykırımcılara taşıyan gemilerin Türkiye limanlarından kalkmasını protesto eden vatandaşlara sertçe müdahale edilip derdest edilerek gözaltına alınmaları...
“İSRAİL’E EYLEM PLÂNI”NA İMZA ATMADI
Daha da çarpığı, iktidardakilerin millete karşı “Ey haydut zâlim devlet İsrail!” nutuklarının tam tersine İsrail’le ticareti kat kat katlayan Ankara’nın uluslararası platformlarda artık İsrail’i açıkça kınanmaktan çekinmesi. (gazeteler, 18.7.25)
En son İsrail’in Gazze’deki işgal ve soykırımına karşı 15-16 Temmuz’da Kolombiya’nın başkenti Bogota’da otuz ülkenin katıldığı toplantıda Kolombiya, Bolivya, Küba, Endonezya, Irak, Libya, Malezya, Namibya, Nikaragua, Umman, Saint Vincent ve Grenadine ile Güney Afrika Cumhuriyeti gibi Latin Amerika, Uzakdoğu, Ortadoğu ülkelerinin imzaladığı “İsrail’e karşı eylem plânı”na Türkiye’nin imza atmayıp İsrail zulmünü kınayamama kırılganlığı bunun bariz belgesi.
Buna göre, Türkiye İsrail’e silah, mühimmat, askerî yakıt ve teçhizatla çift kullanımlı ürünleri ve savaş malzemesi taşıma riskli ürünlerin tedarikini veya transferini önleme tedbirlerini içeren “plân”a katılmıyor. Silah ve mühimmat taşıyan gemilerin limanlarında demirlemesini, transit geçişini ve bakımını önlemiyor. Bayrağını taşıyan gemilerle “katliama destek yasağı”na uymuyor, bu hususta hesap vermeye yanaşmıyor.
Böylece, İsrail’in Filistin topraklarındaki yasa dışı işgale cüretlendirip pekiştiren anlaşma ve sözleşmeleri âcilen gözden geçirmekten; soykırımın önlenmesi, Filistinli mazlumlara adaletin sağlanması için ulusal veya uluslararası tarafsız ve bağımsız soruşturma ve kovuşturma yoluyla yükümlülüklerini yerine getirmekten imtina ediyor.
Güney Afrika’nın İsrail’i Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne şikâyeti davasına Türkiye’nin ağır eleştiriler üzerine ancak altı ay sonra müdahil olmasındaki gibi Ankara, İsrail’in işgali altındaki Filistin topraklarında işlediği insanlık ve savaş suçlarının yerli ve beynelmilel yargıda yargılanması iradesinin arkasında durmuyor.
HİÇBİR YAPTIRIMA YANAŞMIYOR!
Kısacası, milletin önünde İsrail’e veryansın ederken, el altından Filistin’e insanî yardım taşıyan Türk bayraklı Mavi Marmara sivil gemisine baskınla on vatandaşı katleden İsrail askerleriyle sorumluların “dönemin Başbakanı’ndan mı izin aldınız!” çıkışıyla Türkiye ile uluslararası mahkemelerde yargılanıp ceza almaktan kurtarılmaları ikiyüzlülüğü tekrarlanıyor.
Ancak en vahimi, Saray iktidarının Siyonist Netanyahu’nun arkasındaki Evangelistlerin maşası Trump’un tepkisini çekmemek için “İsrail’e karşı Bogota ortak eylem plânı”nı imzalamamasını, Dışişleri Bakanı’nın “uluslararası anlaşmalara” bağlaması. Dışişleri’nin “uluslararası hukukî yükümlülükleri”, “kurumlar arası eş güdümü ve hazırlıkları” bahane olarak öne sürmesi. Oysa diplomatlar, “Türkiye en azından Libya, Suriye gibi ‘eylem plânı’nı imzalayıp şerh düşebilirdi” diyorlar.
Anlaşılan, Ankara’dakiler “uluslararası anlaşmalar”a atıfla İsrail’le ticareti kesmek istemiyor; bilhassa Gazze soykırımından bu yana bütün çağrılara ve uyarılara rağmen İsrail’le ticareti devam ettirme peşinde. Bu yüzden İsrail’e yaptırımlardan yer almıyor.
Özetle, Ankara “otoriter rejim”de İsrail’i uluslararası zeminlerde resmen kınamaktan, Gazze’deki soykırım ve işgalin cezalandırılmasından resmen kaçınıyor.
Yazık, çok yazık!..