Yeni Asya Tv için hazırlanan “tarih sobetleri”nin birinci bölümü yayınlandı. Sırada iki bölüm daha var.
Öncelikle “Ahirzmanan tarihi sohbetleri serisi” tarzındaki bu programları yayına hazırlayan genç kardeşlerin gayretini tebrik ve dua ile karşılıyoruz. Bilvesile, sizi de bu kanalımıza abone olmaya ve destek vermeye davet ediyoruz.
Birinci bölümün daha ilk günden itibaren yoğun ilgili görmesi, doğrusu bizim de şevk ve heyecanımızı kamçılamış oldu. Bilvesile, meraklı izleyicilerimize teşekkür ediyoruz.
*
Ahirzaman, çok şiddetli ve dehşetli bir devirdir. İman ile küfrün kıyasıya mücadelesinin yaşandığı beşer tarihinin en en sancılı vetiresi, en sarsıntılı sürecidir. Hatta, insanlık tarihinin son safhası ve son halkasıdır denilebilir. Özetle, ahirzaman, imanın da, küfrün de bütün meyvesini verdiği bir dönemin adıdır.
Bizim ana branşımız “genel tarih”tir. Hemen her dönemde yaşanmış olan ve bilhassa iz bırakan önemli hadiseleri “günün tarihi” kategorisinde ele almaya, yazmaya ve siz değerli okuyucularımıza bunları takdim etmeye gayret ediyoruz.
Kendi tercihimizle üzerinde ağırlıklı olarak durduğumuz dönem ise, daha çok “yakın tarih”tir. Özellikle son iki yüz yılın tarihini mümkün olduğunca gün gün işleyip meraklı okuyucuların istifadesine sunmaya çalışıyoruz. Kitap, dergi ve gazete yazılarının yanı sıra, şimdi de tv’den “söyleşiler” formundaki programlarla aynı minvâlde bir hizmeti genç kardeşlerimizle birlikte sizlere takdim etmenin bahtiyarlığını yaşıyoruz. İnşallah, bu cenâhtaki ihtiyaçları da tam karşılayacak daha nice programlar sizlerin ve bilhassa gelecek nesillerin istifadesine sunulacak ümidindeyiz.
“Yakın tarih”imiz, ne yazık ki resmî ideolojinin dayatmaları sebebiyle bir nevî “yalan tarih”e dönüşmüştür. Bunun mutlaka bir şekilde düzeltilmesi ve “doğru tarih”in hilesiz, yalansız, abartısız bir şekilde ortaya konması icap ediyor. Bunun için de, önce bilgi ve ihtisas, sonra da yazmak ve yayınlamak için gayret ve cesaret gerekiyor.
*
Son bir noktaya daha temas ederek konuyu toparlamaya çalışalım.
Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, ağırlıklı olarak son iki yüz yılın tarihî şahsiyetleri ve mühim hadiseleri, fikrî ve siyasî cereyanları “günün tarihi” çerçevesinde araştırıp yazmaya çalışıyoruz.
Son zamanlarda tanıdık-tanımadık bazı okuyuculardan şöyle bir itiraz gelmeye başladı: “Niye yüz yıl öncesine takılıp kalıyorsunuz? Neden hep yüz sene önceki idarecileri ve icraatleri eleştirip duruyorsunuz? Neden hep ‘Şeflik Devri’ne vuruyorsunuz? Bugünlere gelsenize! Bugünkü idarecilerin başına da vursanıza! Şimdiki icraatleri de eleştirsenize!”
Besbelli ki, bunlar son yirmi senelik yazılarımızı okumamışlar. Okuma gereğini dahi duymamışlar. Allah biliyor, arşiv de şahit, mevcut iktidarı ta ilk yıllarından itibaren eleştirenlerin başında geliyoruz. Dahası, bugün edep-adap sınırlarını aşarak bize eleştiri yöneltenler aynı iktidarla “canciğer kuzu sarması” gibi iken de eleştiriyorduk.
Bir diğer nokta: Bu münekkitler, meselâ bize hiç “Niye 150 sene öncesinin, 200 sene öncesinin hadiselerini yazıyorsun?” şeklinde bir soru yöneltmediler. Demek ki, dertleri başka. Dertleri, Tarihçe-i Hayat’taki ifade ile “Yirmi yedi senelik eşedd-i zulüm ve istibdad-ı mutlak devresi”nin (1923-50) icraatlerini eleştirel bir şekilde yazmamız…
Yahu, siz hangi hakla bize emredip “Şunu yaz! Bunu yazma!” diyebiliyorsunuz? Sahi, haddinizi aşmıyor musunuz? Kırk yıl birlikte çalıştığımız Yeni Asya’nın kurucusu rahmetli Mehmet Kutlular Ağabey dahi, bize bu şekilde hitap etmedi. Usûl, adap, erkân sınırları için bizi tamamen hür ve serbest bıraktı. Peki, hüviyetini gizlediği için bir kısmını hiç tanımadığım size ne oluyor ki, emir kipi ile yorumlar yapıp dayatmacı mesajlar gönderiyorsunuz?
Kezâ, besbelli ki, bize saygısızca ifadelerle yüklenip ne yazacağımızı emreden muvazenesiz kişiler, siyaseten ya açıkça “Halkçılar”ın safına geçmişler, ya da aramızda görünüp birer “gizli Halkçı” olup çıkmışlar. Şahsen, bunların iflâhını da, ıslâhını çok zor görüyorum. Zira hakikî, samimi, sâdık bir Yeni Asya okuyucusu, bugünkü iktidarın alternatifi olarak Halkçıları görmez, göremez ve görmemeli. Çünkü, bize göre mevcut iktidarın da, muhalefetin de yegâne alternatifi “Demokrat misyon”dur. Şüphesiz, onun da bir “vakt-i merhûn”u vardır. Aradan otuz beş sene de geçse, yine o misyonun beklenmesi lazım. “Hürriyetçi Demokratlar”, sabır ve sebat ile beklerler; yani, sabırsızlık gösterip de “başkasının dolmuşu”na binmezler. Kaldı ki, siyaset dışında da yapılacak çok büyük işler ve pek mühim hizmetler var.