Modern bilimdeki kuantum mekaniğinin temel taşlarından biri olan Heisenberg Belirsizlik İlkesine göre, bir parçacığın konumu ve hızı aynı anda tam kesinlikle bilinemez. Siz birini ölçmeye çalıştığınızda, diğeri kaçınılmaz olarak belirsizleşir.1
Buradaki kritik nokta şudur: Ölçüm yapmak, sistemi bozar. Yani gözlemci, ister istemez ölçtüğü şeye dahil olur. Bu etki ölçümün fiziksel yapısından kaynaklansa bile sonuç değişmez: Gözlemci oyunun dışına çıkarılamaz. Bu durum, mikro ölçekte evreni anlamanın, gözlemciyi hesaba katmadan mümkün olmadığını gösterir.2 Kuantumdaki bazı yorumlar, bilincin rolüne işaret etmektedir. Gözlemci etkisi, bilincin maddeye hükmedebileceğine dair güçlü bir fizikî metafor sunar.
Psikolojide Gözlem Etkisi – Hawthorne Misali
Benzer bir etki, sadece atom altı dünyada değil, insan davranışlarında da gözlemlenir. Sosyal bilimlerde bu durum “Hawthorne Etkisi”3 olarak bilinir. Yapılan araştırmalarda görüldüğü gibi insanlar gözlendiklerini bildiklerinde davranışlarını değiştirirler. Mesela bir fabrikada, çalışma şartları iyileştirildiğinde verimlilik artmış; ancak şartlar eski haline getirildiğinde de verimlilik yine artmaya devam etmiştir. Sebep ne makineler ne ışık ne de ortamdır. Asıl sebep şudur: İnsanlar izlendiklerinin farkındadır.4
Burada belirleyici olan fizikî şartlar değil, bilinç ve beklentidir. Gözlenme hali, kişinin iç dünyasında bir motivasyon oluşturur ve bu, dış davranışa yansır. Böylece gerçeklik, sadece şartlarla değil, bakışla ve farkındalıkla şekillenmiş olur.
Kalp Merkezli Bilinç – HeartMath Araştırmaları
Son yıllarda nörobilim alanında yapılan çalışmalar, bilinci yalnızca beyne indirgemekle yetinmememiz gerektiğini gösteriyor. Özellikle HeartMath Enstitüsü tarafından yürütülen araştırmalar, kalbin yalnızca bir pompa değil, beyinle sürekli iletişim halinde çalışan aktif bir merkez olduğunu ortaya koymuştur. Bu çalışmalara göre kalbin elektrik alanı, beyninkinden yaklaşık 60 kat, manyetik alanı ise 5000 kat daha güçlüdür. Bu elektromanyetik alanın birkaç metre çapında çevreye yayıldığı ve başka insanların fizyolojik verilerinde dahi ölçülebildiği tespit edilmiştir.
Daha da ilginci, kalp ritminin doğrudan duygularla ilişkili olmasıdır. Sevgi, şefkat, şükür gibi olumlu duygular kalpte uyumlu ritimler oluştururken; korku, öfke ve stres kaotik bir ritim meydana getirir. Bilim insanları bu duruma “kalp–beyin uyumu” adını verir. Bu uyum hali yalnızca kişinin kendi bedenini dengelemekle kalmaz; çevresine de etki eder. Böylece niyet ve duygu, sadece içte bir hal olmaktan çıkar; dışarıda ölçülebilir bir etki alanı da üretir.5
Dipnotlar:
1- Przhiyalkovskiy, Y. V. (2024). The generalized uncertainty principle within the ordinary framework of quantum mechanics (arXiv:2407.09123). arXiv e-print.
2- Rosenblum, B., & Kuttner, F. (2011). Quantum enigma: Physics encounters consciousness (2nd ed.). Oxford University Press.
3- Hawthorne etkisi, bir katılımcının davranışının bir müdahale sonucu değil, gözlemlenmesi sonucu değişmesi durumunda ortaya çıkar. Başka bir deyişle, gruplar veya kişiler gözlemlendiklerini fark ettiklerinde davranışlarını değiştirebilirler. Bu değişiklik, araştırma bağlamına bağlı olarak olumlu veya olumsuz olabilir.
4- McCarney, R., Warner, J., Iliffe, S., van Haselen, R., & Griffin, M. (2007). The Hawthorne Effect: A randomized controlled trial. BMC Medical Research Methodology, 7(1), 30.
5- McCraty, R. (2015). Science of the heart: Exploring the role of the heart in human performance (Vol. 2). HeartMath Institute.