"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Neyzen Tevfik

Mehmet CEBE
30 Aralık 2025, Salı
Hem Osmanlı’nın yorgun son yıllarını hem de Cumhuriyet’in ilk çalkantılarını gören Neyzen Tevfik (1879–1953), Türk kültüründe sadece bir ney üstadı değil; toplumun sinir uçlarına dokunan bir hiciv nefesidir.

Düzenle arası hiçbir zaman barışmamış, fakat adalet duygusu hiç sönmemiştir. Savruk yaşar; fakat bu savrukluğun altında dünyaya aldırmayan bilge bir berraklık saklıdır. Bir gün tekkede vecde gelir, ertesi gün meyhane köşesinde insan tabiatını çözen sözler döker.

Onu asıl eşsiz kılan, doğruları makam–mevki gözetmeden söylemesidir. Bir yanlış gördüğünde, “Susarsam ortak olurum” dercesine sözünü doğrudan söyler. 

Kibirli yöneticilere ise ince bir alayla seslenir:

“Bir makama çıkınca kendini sultan sanır,

Meğer dev aynasında eğri bir kuldan sanır.”

Bu keskin dilin en toplanmış hâli ise onun önemli eserlerinden 'Azab-ı Mukaddes’te karşımıza çıkar. Bu kitap, dönemin çarpıklıklarını, ikiyüzlülüğünü ve insanın kendi nefsine yenilişini hiciv aynasında gösteren bir derlemedir. 

Savruk hayatı çoğu zaman yanlış anlaşılmış olsa da o savrukluk, dünyalıklara değer vermeyen; fakat insan ruhunun karanlık noktalarını büyük bir keskinlikle okuyan bir derinliğin dışa vurumudur. Elindeki ney ile içli bir feryadı anlatırken, hiciv dolu diliyle de toplumsal yaraları bir cerrah gibi açıp gösterir.

Neyzen Tevfik’i anlamak; bir devrin ruhunu, insanın kendi kendine bile itiraf edemediği hakikatleri duymak demektir.

«

Nefî ve Sihâm-ı Kazâ

Osmanlı edebiyatının en cesur ve en gür seslerinden biri olan Nefî, sadece kaside ustası değil, aynı zamanda hiciv sanatının zirvesidir. Bu keskin dil, özellikle Sihâm-ı Kazâ adlı eserinde bütün parlaklığıyla karşımıza çıkar. Nefî, kişileri küçük düşürmek için değil; toplumun aksayan yönlerini göstermek, yanlışları ortaya koymak için hicveder.

Hicivlerinin gücü, müstehcenliğe sapmadan, zekâ ve sanatla vurabilmesidir. Mesela hedefindeki kişinin akıl noksanlığını şöyle dile getirir:

“Senün kim akl ü tedbîrün velîkin yok denecek,

Bir zerre var ise andan dahi eksükdür.”

Günümüz Türkçesiyle: “Aklın var desek, o bile yok kadar az; bir zerre varsa da yarım zerredir.”

Toplumsal eleştiriyi merkeze alan başka bir beytinde şunları söyler:

“Ehl-i kemâle kıymet olmaz bu devirde Nefî,

Câhillerin sözü geçer, erbâb-ı fazl ezîldü.”

“Bu devirde bilgili insanların değeri kalmadı; sözü cahiller söylüyor.”

Nefî’nin söz ustalığı hem övgüde bir ihtişam hem hicivde keskin bir gerçeklik oluşturur. Sihâm-ı Kazâ, bu cesur sesin zamanlara meydan okuyan bir hatırası olarak bugün de okunmayı hak ediyor.

Okunma Sayısı: 172
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı