Aralarında sosyal demokratların da bulunduğu medya ve yazarıyla, etkili bir sol kesimin, demokrasi yerine hararetle Kemalizm’i ayakta tutmaya çalıştığı müşahede edilmektedir.
Bu gayretler, müsbet bir sonuç verebilir mi? Bunu bir düşünelim: M. Kemal ve onun ideolojisi olan Kemalizm, 1923’ten 1950’ye kadar Türkiye’nin idaresine tek başına 27 yıl boyunca hâkim olmuştur. Ülkemiz o yıllarda savaşa girmediği halde ilim ve sanatta ilerleyememiş, iddia edilen muasır medeniyet seviyesine çıkamamıştır. Türkiye halkı, o süreçte adalet, hak ve hürriyetlerinden mahrum olarak fakir bir hayat yaşamıştır.
Zira Kemalizm, içinde demokrasi, adalet, insan hak ve hürriyetleri olmayan, bağımsız bir meclis ve tarafsız bir yargı sistemi ve muhalefet bulunmayan, manevî ve moral değerleri dışlayan, tek kişinin görüşlerini topluma zoraki dayatan bir ideolojidir.
O süreçte kurulan İstiklâl Mahkemeleri’nde haksız ve hukuksuz yargılamalarla çok sayıda masumun canı yanmış, Şeyh Said ve Dersim olaylarında olduğu gibi, bazı kişilerin şahsî hataları sebebiyle devletin top ve bombalarıyla on binlerce belki de yüz binlerce suçsuz vatandaşın kanı akıtılmıştır ve bu icraatlar Kemalizm adına yapılmıştır. Türkiye toplumu, aradan 100 yıla yakın bir zaman geçse de bu zulümleri unutmamıştır.
M. Kemal ve Kemalizm geçmişte kalmış ve tarihe mal olmuştur. Hata ve sevaplarıyla onun hakkında değerlendirmeyi tarihçiler yapacaklardır. Onu günümüz Türkiye’sine taşımak ve kurtuluşu onda görmek ve göstermek nafile bir çabadır, ülkeye zaman ve enerji kaybettirmek demektir.
Günümüz dünyasında demokrasi, adalet, insan hak ve hürriyetleri yükselen ve revaçta olan değerlerdir. Bu değerlerin ortak paydasında birleşen toplumlar ilim, sanat, sanayi ve teknolojide ilerlerken, medeniyet ve refahta dünya sıralamasının başında yer almışlardır.
Türkiye toplumunu demokrasi yerine Kemalizm ilkelerinde birleşmeye zorlamak, abesle iştigal olup, ne bu işi yapanlara ne de ülkeye bir faydası olmayacağı açıktır. Aksine bu iş, demokrasiye geçiş sürecini geciktirdiği için topluma ve ülkeye çok zararı vardır.
Ortadoğu’nun diğer ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de toplumun çoğu, Sosyolojik olarak dine ve maneviyata duyarlıdır, dinî değerleri hayatında yaşamasa da onlara saygılıdır, onlara saldırı yapılmasına duyarsız kalmaz. Ne yazık ki Kemalizm bünyesinde o değerlere yer vermez.
Topluma Kemalizm dayatmasının diğer bir olumsuz sonucu; sağ cenahta önemli bir ağırlığı olan dindar camianın, bu işten ürkerek dinî değerleri istismar eden dindar kimlikli siyasîlerin kucağına kerhen de olsa sığınmasıdır. Zira bu güçler, “sakın ha bizden desteğinizi kesmeyin. Onlar iktidara gelirlerse sizi dininizden, imanınızdan ederler, sonra mahvolursunuz” diye onları korkutmaktadırlar.
Günümüzde AKP iktidarının, ortaya saçılan bütün olumsuzluklarına rağmen hâlâ destek bulmasının bir sebebi; topluma reva görülen bu Kemalizm dayatmasıdır.
Son söz: Türkiye’nin demokrat olmayan müstebit yönetimlerden kurtulup rahata kavuşması, sol kesimin Hür Batı ülkelerindeki sosyal demokratlar gibi her türlü “izm”den arınarak, yalnız demokrasi mücadelesi vermesiyle mümkündür.
Onlar demokrasi yerine Kemalizm’i ayakta tutmaya devam ettikleri sürece, ülkemizin sağ ve sol müstebit yönetimlerinden kurtulup demokratikleşmesi, huzur ve refaha kavuşması uzak bir ihtimal olarak görünmektedir.