"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Sorun ve sorumluluk hepimizin üzerinde

İbrahim ÖZDEMİR
29 Nisan 2016, Cuma
Dikkat edilirse son zamanlarda artan bu suçların üzerine gidip sebep ve sonuçlarını tahlil etmek sağlıklı çözümler bulmak yerine, medya ekseriyetle konuyu istismar etmekte ve olayı tirajını artırıcı bir unsur olarak görmektedir.

Batı toplumlarında taciz olaylarının ulaştığı boyutlara baktığımızda şunları görmekteyiz:

Taciz olayları bir süredir kamuoyunda tartışılmaya başlanmış. Hatta bu hususta bazı tedbirler alınmış ve koruyucu kurumlar da kurulmuş.

ABD’li bir senatörün çocukluğunda tecavüze uğradığını kamuoyuna açıklaması birden konunun gündemin en üst sıralarına çıkmasına sebep oldu.

Buna, bütün dünyaya sahte bir ilah olarak lanse edilerek, gençlerin ona esir edildiği Amerikalı pop şarkıcısı Michael Jackson’ın yanındaki çocuklardan birini uzun zamandır taciz ettiğinin duyulması ve konunun mahkemeye aksetmesiyle büyük bir infial uyandırdığını da eklememiz gerekir.

Hemen araştırmacılar harekete geçerek durumu araştırmaya ve istatistikî bilgileri toplamaya başlamış.

Bu araştırmaların ortaya koyduğu sonuç gerçekten dehşet vericiydi.

Buna göre yaklaşık 40 milyon Amerikalı çocuk kısmen veya tamamen tecavüze ve cinsel saldırıya uğramış.

Ateş düştüğü yeri yakar misali, bu hadiselerden en çok zarar görenler, tacize uğrayan ve hayatın kendilerine zehir edildiği masum çocuklar ve aileleridir.

İlginç olan bir nokta ise, aynı araştırmaya göre Amerikan toplumunda söz konusu tecavüz ve saldırıların çoğunun “özellikle baba, amca, dede, kardeş, bir aile dostu, komşu” vs. gibi yakın çevreden geliyor olmasıydı.

Derginin yer verdiği bir annenin dert ve ıztırap yüklü mektubu şöyleydi:

“Lütfen tecavüze uğrayan çocukların sorunları hakkında bir makale yazar mısınız? Zira modern toplumumuzda bu hastalık korkunç ve korkunç olduğu kadar da ürkütücü olan boyutlara ulaşmış bulunmaktadır. Son zamanlarda kocamın, daha önceki eşimden olan kızıma tecavüz ettiğini öğrenince bu musîbetin boyutlarını bütün dehşetiyle gördüm.”

Bir diğer okuyucu ise: “Evimizde kalan yeğenimin kızımızı zor kullanarak taciz ettiğini ve onu korkutarak iğfale yeltendiğini fark ettik. Kendisini sıkıştırınca kendisinin de küçüklüğünde böyle bir tecavüze uğradığını itiraf etti.”

Bir başkası ise şunları yazıyor:

“Komşularımızdan birisi çok acı bir olayla karşılaştı; çocukları oynarken bir sapık tarafından kandırılarak iğfal edilmiş. Bütün aile fertleri keder içindeydi. Ne yapacaklarını, böyle bir çocuğu nasıl normal hayata döndüreceklerini bilmiyorlardı. Bir komşu olarak yardımcı olmak istediğimizde pek yapacak bir şeyimiz olmadığını gördük. Lütfen bu konuyu gündeme getirip yayın yapar mısınız? Böylece kamuoyu biraz daha dikkatli ve uyanık olur.”

Örnekleri çoğaltmak mümkün. Fakat bu kadarla yetiniyoruz.

“Bazıları bunun istisnaî bir durum olduğunu, abartıldığını; dahası bizi ilgilendirmediğini söyleyebilir” diye yazan adı geçen dergi, sorunun ulaştığı boyutları daha iyi göstermek ve anne babaların bir an önce gereken tedbirleri almaları için bazı istatistiki bilgileri vermiş.

Derginin ABD Sağlık Bakanlığı’nca yayınlanan verilere dayanarak verdiği bilgiler şu gerçekleri göstermektedir:

  • Her beş kızdan dördü ve her 9 veya 10 erkek çocuktan biri 18 yaşından önce tecavüz mağduru,
  • Tecavüzcü çoğunlukla aileye çok yakın çevreden (% 77 oranında bu kişi aileden biri)
  • Saldırgan her türlü sosyo-ekonomik sınıftan olabiliyor,
  • Tecavüze yeltenenlerin % 75’i çocukluğunda başka birisi tarafından tecavüz veya tacize uğramış.
  • Saldırganların çoğunun toplum hayatında saygın bir yeri bulunduğu, hatta bunların böyle bir şeye teşebbüs edebileceklerine ihtimal bile verilmediği,
  • Tecavüze uğrayan çocukların çoğunlukla bu durumu gizledikleri, başkasına haber vermekten sakındıkları, daha doğrusu korktukları, utandıkları ve ne yapacaklarını bilemedikleri,
  • Başkasını haberdar etseler bile kendilerine inanmayacaklarını, ayıplanacaklarını ve kendileriyle alay edileceği kanaatini taşıdıkları.

Sorun ve Sorumluluk Hepimizin

Elbette ki bu sadece ABD’nin sorunu değil.

Batı dünyasının gelişmiş ülkeleri olarak bildiğimiz ülkelerin çoğunda bu tür manevî kir ve hastalıklar mevcut.

1966 yılında İngiltere’de yapılan bir araştırma her beş çocuktan birinin cinsî veya fizikî olarak tecavüze uğradığını ortaya çıkarmış.

İngiltere Çocuk Esirgeme Kurumu yetkililerinden David Pithers’in sözleriyle: “Cinsel saldırı ve tecavüzler salgın hastalık seviyesine ulaşmış bulunmaktadır.”

1984 yılında Kanada Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’nca yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre: “Her üç kız çocuğundan biri ve her on erkek çocuğundan birisi cinsel yönden taciz edilmiş veya tecavüze uğramıştır. Saldırganların % 85’inin kurbanları tarafından daha önce tanınan kimseler olduğu da ayrıca çıkmıştır.”

Çocukların uğradığı saldırı ve tecavüzler konusunda yazdığı kitapla kamuoyunda büyük ilgi uyandıran John Gruzon’inin sözleri ise şöyledir: “Çoğunlukla saldırgan aileye yakın biri, ailenin içinden biri veya kreşlerde çocuğa yakın birisidir.”

Arapça olarak yayınlanan “Seyyideti” dergisinin araştırmaları da bu konuyu desteklemektedir.

Telaş Değil, Tedbir!

Bütün bunlar olayı büyütüp abarttığımız; anne babaları telâşlandırdığımız anlamına gelmemelidir. Ayrıca ülkemizin Batı ülkeleriyle aynı kategoride olmadığını da biliyoruz.

Halkımızın Müslüman olduğu ve toplumdaki değer yargıları da İslâmî olduğu için ülkemiz veya herhangi bir İslâm ülkesi bu konularda bir batı ülkesiyle elbette kıyaslanamaz. Ancak gelişen medya ve iletişim araçları sayesinde dünyanın küçüldüğü, toplumumuzun ve insanlarımızın bundan etkilendiği de bir gerçektir.

Aksi takdirde oranı artan her tür suçun ve özellikle cinsel suçların artışını nasıl izah edebiliriz?

Dikkat edilirse son zamanlarda artan bu suçların üzerine gidip sebep ve sonuçlarını tahlil etmek sağlıklı çözümler bulmak yerine medya ekseriyetle konuyu istismar etmekte ve olayı tirajını arttırıcı bir unsur olarak görmektedir.

Tecavüze uğrayan çocukların ve ailelerinin içerisinde bulundukları durumu hesaba katmadan ve gelecekteki ruh sağlıkları düşünülmeden, resimleri basılarak teşhir edilmekte; böylece onarılmayacak sosyal yaralara sebep olunmaktadır. Bu konuda görev yine manevî değerlere ağırlık veren basın-yayın organlarına düşmektedir.

Bundan hareketle, amacımız, konuyu dikkatlere sunmak ve anne babaları bu konuda uyanık bulunmaya dâvet etmektir.

Çocuklarıyla sağlıklı bir diyalog kurmayı tavsiye ederek toplumdaki bu tür olumsuz ve zararlı faaliyetlere karşı onları önceden uyarmaktır.

Batı dünyası, biraz da olaylar orada daha büyük boyutlarda olduğu için, televizyon kanallarında ve gazete reklâmlarında çocuklara konuyla ilgili uyarıcı mesajlar vermektedir.

Bunların en çarpıcı olanı günde birkaç defa TV’de gösterilen bir spottur:

“Okula gelirken ve giderken veya başka zaman, sakın tanımadığınız ve bilmediğiniz kişilerin arabalarına binmeyiniz”.

“Hadi yavrum seni gideceğin yere bırakayım” gibi masum ve iyi niyetli bir teklifin çoğunlukla kötü bir şekilde sonuçlanabileceğini unutmayınız.

Merhum Cenab Şehabettin’in bir vecizesini hatırlamanın tam yeridir: “Zehri hiçbir zaman teneke kupa içinde sunmazlar”.

Tacizin Sebepleri

Modern toplumun büyük bir ayıbı ve yüz karası olan tacizlerin sebeplerini araştırdığımızda; öncelikle her tür müstehcenlik / pornografinin; cinsel özgürlük, san’at, kişisel tercih ve daha başka bahanelerle serbest bırakılmasının etkili olduğunu görüyoruz.

Modern Batı toplumu bir zamanların tefritinden kurtulayım derken, bu sefer de ifrata düşmüştür. Diğer konularda olduğu gibi, bu konuda da orta yolu bir türlü bulamamıştır.

Zihni ve bilinçaltı sürekli olarak cinsel/şehevî fikir ve duygularla uyarılan bir insan kolayca haddi aşmakta ve sapıklığın her türlüsünü tereddüt etmeden işleyebilmektedir.

Kabaran şehevî ve cinsî duygular akıl ve mantığı köstekleyerek bir an için devre dışı bırakmakta; insanı, hayvandan daha tehlikeli bir duruma getirebilmektedir.

Pornografinin milyar dolarla hesap edilen bir ticarî boyutu olduğunu da unutmamak lâzım.

İnsanların tüketim alışkanlığını körüklemek ve duygularını sömürmek için kitap, dergi, gazete ve son zamanlarda sınır tanımayan TV kanalları kullanılmakta ve milyonlarca insan bu suretle baştan çıkarılabilmektedir.

ABD bile özellikle İskandinav ülkelerinde üretilen ve dünyanın her tarafına pazarlanan bu yayınlara -özellikle de video kasetlerine- karşı tedbir almak zorunluğu duymuştur.

Yine başta İngiltere olmak üzere birçok Avrupa ülkesi pornografi ile mücadele konusunda yeni tedbirler alma ihtiyacı duymuşlardır.

Ülkemizde ise, konuyla ilgili daha önce çıkarılan bir yasa, bazı kesim ve odaklarca “muzır kanunu” adıyla alay konusu yapılarak adeta etkisiz hale getirilmiş; ilgili devlet kurumları ve görevlileri görev ve sorumluluğunu yapamaz hale getirilmiştir.

Böyle bir ortamda çocuklarımızı bu tür yayınlardan ve çıkar çevrelerinin tuzaklarından koruma görevi bizlere düşmektedir.

Çare ve Tedbirler

Peki böyle acı bir olayla karşılaşmamak için neler yapılabilir?

Ne gibi tedbirler alınabilir?

Öncelikle şunu vurgulamak gerekir: Her anne-baba konunun ciddiyetini kavramalı ve önemini idrak etmelidir. Çocuklarımızın karnını doyurup üstünü giydirip sokağa ve okula göndermekle işimizin bitmediğini hepimiz çok iyi anlamak durumundayız.

Sokakta veya bir köşe başında yavrularımızı bekleyen muhtemel tehlikeleri onlara münasip bir dille anlatmak ve izah etmek mecburiyetindeyiz.

Diğer bazı tedbirleri ise, şöyle sıralamak mümkündür:

Her şeyden önce karşılıklı muhabbet ve hürmete dayalı bir aile ortamı hazırlamak;

“Helâlin keyfe kâfi olduğu ve harama girmeye ihtiyaç olmadığı” hiçbir zaman unutulmamalıdır. Böylece çocuğumuz çok muhtaç olduğu sevgi ve şefkati dışarıda ve başkalarında aramaya ihtiyaç duymayacaktır.

Evlerimize giren her türlü yayın organına dikkat etmek.

Müstehcen ve pornografik yayınların çocuklarımız üzerindeki kötü etkisini hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamak; bu tür yayınların evlerimize girmesine müsaade etmemek.

Bununla da yetinmeyerek bütçemize göre manevî değerlerimize önem veren yayın organlarına abone olup, çocuklarımızın bunları okumasını ve bunlarla tanışmasını sağlamalıyız.

Bir taraftan aileden gelen telkinler, diğer taraftan dini ve manevi değer muhtevalı yayın organlarının telkin ve uyarmalarıyla çocuklarımızın müspet ve sağlıklı bir kimlik geliştirmeleri mümkün olacaktır.

Böylece, sadece yasakçı bir zihniyetle hareket etmemiş, çocuklarımıza onların anlama seviyesini dikkate alan alternatif ve değer yargılarımızı vurgulayan yayınları tanıtmış olacağız. Çocuğun ruhsal gelişimi ve eğitimi açısından oldukça önemlidir.

Burada bazılarının aklına şöyle bir soru gelebilir.

“Haydi evimize bu tür yayınların girmesine mani olduk. Ama çocuklarımız herhangi bir gazete bayiinden zararlı bir yayın organını rahatlıkla alıp okuyabilirler.

Dahası uydu yayınlarının ve özel kanalların her türlü duvar ve sınırları yıktığı; evimizin en mahrem köşesine girdiği bir zamanda bu tür tedbirler ne işe yarayabilir ki?

Çocuklarımız böyle kanalları evde yalnız oldukları zaman rahatlıkla izleyebilirler. Böylece bu tür yayınların etkisinde kalabilirler. Bütün bunlarla nasıl mücadele edeceğiz ve ne tür tedbirler alacağız?”

Bu, hepimiz için geçerli olan önemli bir sorudur.

Daha doğrusu hepimizin kendisine sorması gereken bir sorudur.

Evet büyük bir sorunla karşı karşıya olduğumuz bir gerçek.

Sorun büyük ve ciddi diye teslim olmak, kendini olayların akışına bırakmak ve ümitsizliğe kapılmak doğru olmadığı gibi, dini yönden de caiz değildir.

Hiçbir zaman ümitsizlik, çaresizlik ve yılgınlığa sığınmamak gerekmektedir.

Her derdin bir ilacı olduğu gibi, bunun da elbette bir çaresi vardır.

Evet, hiçbir şey yapmamak ve işi oluruna bırakmaktansa bir şeyler yapmak daha iyi değil mi? Üstelik bu tür tedbirleri olmak, çocuklarımızı ve geleceğimizi düşünmek hem insani hem de dini bir sorumluluktur.

Bu konuda yapacağımız ilk iş, çocuklarımıza sağlam bir kişilik (şahsiyet), iman ve irade kazandırmak için gerekenleri yapmaktır. Bu hususta hiçbir fedakarlıktan kaçınmamalıyız.

Bizimle aynı durumda olan dost ve komşularla gerekli işbirliğini de ihmal etmemeliyiz. Aksine böyle bir işbirliği için zemin hazırlamayı görev bilmeliyiz. Böylece çocuklarımıza daha sağlıklı bir karakter ve irade kazandırmak mümkün olacaktır.

Bu da onlara herhangi bir hadise veya kötü durumla karşılaştıklarında kendi kendilerine karar verme alışkanlığını kazandıracaktır.

Esasında bu başlı başına bir yazı konusu olacak kadar önemli ve hepimizi yakından ilgilendiren bir konudur. Burada bu kadarıyla yetinip, konuyla ilgisi olanları ve özellikle konunun uzmanı olan arkadaşlarımızı göreve çağırıyoruz.

Huzurlu ve mutlu bir ailede, sevgi atmosferi içerisinde yetişen bir çocuğun herhangi kötü bir davranış sergilemesi veya kötü bir davranışa alet olması çok zordur.

Bu sebeple çocuklarımıza karşı sevgi ve şefkatimizi eksik etmemeli; onlarla tıpkı bir arkadaş gibi olmalıyız. Böylece çocuğumuz karşılaştığı herhangi bir problemini çekinmeden bize getirebilecek; bunu yaparken “Babam acaba ne der? Bana kızar mı? Beni döver mi?” gibi bir hisse kapılmadan sorunlarını bize getirebilecektir.

Çocuk sorunlarını aile içerisinde halledecek, dışarıya götürmeyecektir. Tanımadığımız yabancı kişilerin çocuklarımızın bu sorunlarını istismar ederek, onları kötü emellerine alet etmeleri de böylece temelden çözülmüş olacaktır.

Çocuklarımıza, şu hususları iyice öğretmek hiç şüphesiz büyük bir önem arz etmektedir:

* Allah, kız ve erkeği ayrı ayrı özelliklerde yaratmıştır,

* Kız ve erkek fizyolojik ve duygusal olarak farklıdırlar. Çocuklar kimliklerinin oluşması ve gelişmesinde de önemli rol alacak bu bilgileri öncelikle anne-babalarından almaları çok önemlidir. Bu hususlarda annenin kızına, babanın da oğluna yardımcı olması en iyisidir. Konuyla ilgili olarak dini kaynaklarımızda özellikle de ilmihal kitaplarında ge-rekli bütün bilgiler mevcuttur.

* Çocuklarımıza yabancılar yanında soyunmamalarını ve vücutlarını başkalarına göstermemelerini tembih etmeliyiz.

* Herhangi bir kişinin bu konuyla ilgili bir isteği olduğunda, çocuklarımızın bunu reddetmelerini ve durumu bizlere intikal ettirmelerini temin etmeliyiz.

* Çocuklarımızın her türlü sırlarını, hobilerini, sorunlarını bize getirmesini/getirebilmesini sağlamalıyız. Onların düşüncelerini, hislerini, zevklerini, hobilerini kısaca her şeylerini onlarla paylaşmaya gereken önemi vermeli; bu hususları hiçbir zaman ihmal etmemeliyiz.

* Unutmamalıyız ki, bunları paylaşmadığımız veya onu küçümsediğimiz zaman o bunları kendisiyle paylaşacak başka birisini mutlaka arayacak ve bu duygularını onunla paylaşma yoluna gidecektir.

* Unutmamalıyız ki bulduğu bu kişi, bazen kötü ve art niyetli bir kişi olabilir. Çocuğumuzun bu masum ve tabii davranışını istismar ederek; ona göstereceği sahte bir sevgi ve arkadaşlıkla onu kötü emellerine alet edebilir.

Konunun uzmanlarının anne-babalara yaptığı bazı tavsiyeleri de arz etmek istiyoruz.

* Çocuklarınız size herhangi bir sorunu getirdiğinde onlara inanın ve onlara yardıma olmaya çalışın. “Benim oğlum veya kızım böyle bir şey yapamaz, yapmaz” gibi havalara girmeyin. Konuyu muhakkak araştırın ve hiçbir zaman çocuğunuzu ve onun size getirdiği sorunları küçümsemeyin. Aksi takdirde çocuğunuzun size olan güveni yıkılacaktır.

* Çalışan annelerin kesinlikle çocukları için zaman ayırması; bakıcı, kreş veya okulun hiçbir zaman anne rolünü yerine getiremeyeceğini unutmaması.

Etrafınızdaki kişiler; evinize gelip gidenler hakkında dikkatli ve şüpheci olun. Unutmayınız ki böyle istenmeyen, üzücü durumlar çoğunlukla hiç ummadığınız, üstelik saygın kişilerden gelebilmektedir.

* Çocuklarınıza, tanımadıkları kişilerden hiçbir şey (şeker, çikolata; oyuncak, para, vs.) kabul etmemelerini öğretiniz.

* Çocuklarınızın makul ve normal istek ve ihtiyaçlarını karşılamada ihmalkârlık ve cimrilik göstermeyiniz. Yaptığımız en büyük iyilik ve en makbul sadakanın, dinimize göre çoluk çocuğumuza harcadığımız şeyler olduğunu hiçbir zaman unutmamalıyız.

* Çocuklarınız böyle kötü bir durumla karşılaştıklarında ne yapmaları gerektiğini veya ne yapabileceklerini öğretiniz. Yapılacak şeylerden bazıları şunlardır. Bağırmak, yardım istemek ve gücü yettiği kadar avaz avaz bağırmak. Yapılan araştırmaların ortaya koyduğu bir gerçek şudur: Bu tür sapık kişilerin büyük çoğunluğu ruh hastası ve korkak kişilerdir. Bu sebeple çoğu zaman kurbanlarını tehdit etmekte ve hatta ölümle korkutmaktadırlar. Çocuk bağırıp, imdat isteğinde mütecaviz çoğunlukla korkmakta; kurbanını bırakarak olay yerinden uzaklaşmaktadır.

Daha önce işaret edildiği gibi olayın boyutlarının, Batıyla kıyaslandığında Müslüman toplumlarda daha küçük ve az oranda olduğu gözlenmektedir.

Bununla beraber, “yılanın başını küçükken ezmek” atasözünü prensip edinerek gerekli tedbirleri önceden almak zorundayız.

Hepimizin çocuklarımızdan sorumlu birer çoban durumunda olduğumuzu hiçbir zaman unutmamalı; çocuklarımızı maddi manevi her türlü tehlikelere karşı korumak için hiçbir fedakarlıktan kaçınmamalıyız.

Bu konunun beklemeye ve bekletilmeye; hele hele görmezlikten gelmeye tahammülü yoktur.

Okunma Sayısı: 2189
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı