Üstad Bediüzzaman, 114 yıl önce geldiği İstanbul’da birçok yönüyle bugünküne benzer bir atmosferle karşılaşmış; istibdat uygulamalarına karşı çıkmış; meşrutiyet ve hürriyeti savunurken hem isabetli teşhisler yapmış, hem de doğru çözümler önermişti.
Bir kısmını birlikte yeniden hatırlayalım:
“İstibdattan herkesten çok biz zarar gördük. Şeriat âleme gelmiş; tâ istibdadı ve zalimane tahakkümü mahvetsin.
“Adalet, meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvet olan meşrutiyeti (sonra cumhuriyet ve demokrasi oldu) şer’î delillerle kabul ettim ve şeriat namına alkışladım.
“Meşrutiyet hakimiyet-i millettir. Bu esası hayata geçiren kurum Meclistir. Hükümet onun hizmetindedir. Meb’us hürdür, hiçbir tesir ve baskı altında olmadan görevini yapabilmesi gerekir.
“Bu çağda devlet ancak Meclis, meşveret ve fikir hürriyetiyle idare edilebilir.
“İnsanın kabiliyetleri ve potansiyeli ancak hürriyetle inkişaf eder. Hürriyet imanın bir özelliğidir. İman ne kadar mükemmel olursa hürriyet o derece parlar.
“Allah’a kul olan, Ondan başka kimseye boyun eğmeme dirayetini ve hiç kimseye de zulmetmeme merhametini kazanır.
“Hürriyet ahlâkla terbiye edilmelidir.
“Riyaset-i şahsiyenin kat’iyen aleyhindeyim. Şahs-ı mütehakkim değil, meşveretin ruhu olan efkâr-ı amme hâkimdir.
“Adalet müessesesi hiçbir cereyanın tesiri altına girmez, tarafgirlik kaldırmaz. Hafiyelerin sözüne adalet bina olunmaz.
“Fikren muhalefet hiçbir rejimde suç değildir. Aksine, muhalefet meşru ve samimî bir muvazene-i adalet unsurudur.
“Hükümet ele bakar, kalbe bakmaz. İhtimale dayandırılan suçlama yapılamaz.
“Suç ve ceza şahsîdir. Birinin hatası ve cinayetiyle başkası mes’ul tutulamaz.
“Bir masumu idam etmek mi, yoksa on caniyi affetmek mi daha zarardır?
“İstibdat ne şekil alırsa alsın, isterse meşrutiyet libası giysin, sille vururum.
“Aldanırız, aldatmayız. Mazlumiyetle ölmek, zalimiyetle yaşamaktan hayırlıdır. Zalimler için yaşasın Cehennem.
“Yaşasın ümit, ölsün yeis. Muhabbet devam etsin, şûrâ kuvvet bulsun.”