"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kan dökmekle zulüm bitmez

Kübra ÖRNEK KORKMAZ
29 Eylül 2015, Salı
Evet çok üzüldük içlerimiz yandı. Masum kardeşlerimiz için ağladık belki. Acımızı derinden hissettik, çaresizce. Lâkin bizdeki bir damlacık şefkatle kalkıp sonsuz rahmeti sorgulamak kimin haddine. “Allah neden bu zulmü durdurmuyor?” deme! Allah’ın rahmetinden fazla rahmet edilmez. İşi Adil-i Rahim’e bırak fazla şefkat elemdir.

Bak sonsuz rahmet sahibi olan Allah ne diyor: “Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma!  Ancak Allah, onları cezalandırmayı, korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı güne erteliyor.”1

Ne kadar dehşet verici bir ihtar. Bu âyeti duyup da zulüm yapabilenlere ne demeli? Allah zalimleri durdurmuyor ise, durduracağı bir gün var. Bir dar-ı mükâfat ve bir dar-ı mücazat var. Küçük günahlar buradaki mizanlarla çözülebilir. Fakat büyük günahlar, büyük teraziler ister. Zalim izzetinde mazlûm zilletinde kalıp gidebiliyorlarsa demek ki, adaletin tam mânâsıyla tecelli edeceği bir menzil var. Bir mahkeme-i kübra, bir dar-ı mükâfat ve bir dar-ı mücazat ve zindan var. Çünkü merhamet, hikmet, inayet ve adaletin tamamen tezahürü bunu iktiza ediyor.

İşte bu hakikatler ehl-i imanın tesellisi, nokta-i istinadı. İdrak edebilenlere. Rabbim dünyada da cenneti sunuyor aslında, iki cihan saadeti mümkün. “Hayırlısı” deyip susabiliyorsun. Çünkü Rabbin seni senden iyi biliyor. Vazifeni yap ve Allah’ın işine karışma. Gemi zaten gidiyor yükü omzuna alıp ağırlık yapmaya gerek yok. Biz cüz-î ihtiyarimiz ile oynarız, fakat kaderinde bir hissesi var. Ona rıza ile mukabele etmek gerektir. Hem kadere rıza gösteren kederden de emin olur. Yoksa haşa Allah’ın işine karışmak, imtihan sırrını bozmak küfre kadar sürükler. Rahmeti sorgulayansa sonsuz Rahmetten mahrum kalabilir. 

Bediüzzaman Hazretleri bunu çok güzel ifade ediyor: “Kaderi tenkit eden başını örse vurur, kırar. Rahmete itiraz eden rahmetten mahrum kalır.”2

Olaylara bu perspektiften bakmalıyız. Yoksa kalp var, vicdan var üzülmemek elde değil. Burada haddi aşmamak gerekiyor. Aksi takdirde rahmete itiraz, mahrumiyete götürebilir Allah muhafaza. Bize düşen duâ ve tevekkül. Sonsuz rahmet sahibinden gelene razı olmak: Kanaat etmek. Narın da hoş, nurun da hoş diyebilmek. Çünkü asıl iman bunu gerektirir.

Peki Allah bir, Kur’ân bir, vatan bir, bayrak bir iken bu gayrılık niye? Bunca birlikler bir olmayı istemez mi? Üstünlüğümüz ise takva iledir. Dinimiz bizi ırkçılıktan, fitne ve anarşiden şiddetle menetmiştir.

Bediüzzaman bunu şöyle açıklıyor: “Hakikî bir Müslüman, samimî bir mü’min hiçbir zaman anarşiye ve bozgunculuğa taraftar olmaz. Dinin şiddetle menettiği şey, fitne ve anarşidir.”3

Bizler Kürdüyle, Türküyle, Arabıyla, Lazıyla, Çerkeziyle ve birçok ırkıyla bir ümmetiz. Kur’ân-ı Kerîm’de buyuruyor: “Mü’minler ancak kardeştirler. O halde iki kardeşinizin arasını düzeltin. Allah’tan korkunki merhamete lâyık görülesiniz.”4

Hal böyle iken çözüm yolları bulmak yerine kin ve nefreti yaymak ne kadar doğru? Yangına körükle gidilmez. Kan dökmekle zulüm bitmez. Cehalet ve ihtilâf izale edilmedikçe, milletin manevî bataryalarına takviyeler yapılmadıkça, hürriyetler sağlanmadıkça, tedbirler alınmadıkça bu yara iyileşmez. Zalimler gün geçtikçe çoğalıyor. Kavga, gürültü, patırtı ateşi alevlendiriyor. Bu ateşi söndürmek gerek. Bu da sıkı bir tesanüdle, el ele, omuz omuza vermekle mümkün. Hatta enelerimizi erittiğimiz o havuzda ittifakla söndürebiliriz. Öteki türlü hangi birisine yanmalıyız?

20 yaşında hayalleri yıkılana mı? 9 ay karnında taşıyan anaya mı? Yoksa ‘Vatan sağolsun’ diyerek ayakta duramayan babaya mı? Vicdanlar titriyor, kalpler acıyor. Elimizde avuç avuç duâlar var. Demekki duâ vakti icap etti. 

Peygamber Efendimiz (asm) şöyle buyuruyor: “Duâ mü’minin silâhı, dinin direği, göklerin ve yerin nurudur.”5  

O halde elimizde mühim bir kalkan var. Ona sarılmak gerekiyor. Belki kalemimizden dökülen her mürekkep damlası duâ olarak inletiyor gökyüzünü. O yüzden inancımızı, ümidimizi yitirmeyelim. Tabi kavli duâya da ihtiyaç var. Vatan erlerine sahip çıkamayanlar, göz göre göre ölüme gönderenler, teröre çözüm bulamayanlar da hesaba çekilecekler. Adaleti uygulayabilecekken, uygulayamayanların da vay haline! Sayısız şehit varsa, sayısız da şahit var buna dur demeliyiz artık. Bizler “yine acı, yine şehid” demekten yorulduk. Gözleri yollarda kalan o anaların hesabını kim verecek?

Şu da bir gerçek ki başımıza gelen iyilikler Allah’tan, kötülükler ise nefistendir. Bakın Âyet-i Kerime de ne diyor: “Allah insanlara zulmetmez. Ama insanlar kendilerine zulmediyor.”6

Allah hakkı yerine getirmeyi emrediyor, zulmü yasaklıyor. “Allah neden masumların öldürülmesine izin veriyor?” deme. Burada ince bir sır var. Dünya imtihan meydanıdır, ebedî kalmak için yaratılmış bir menzil değil. O halde niçin hesaplar burada görülmeye çalışılıyor? Demek ki ahiret inancında bir problem var. Ahiret hesaba katılmadan adalet anlaşılmaz. Zalimler, elbette ki cezasız kalmayacaklar. Bediüzzaman bunu şöyle ifade ediyor: “Yakın bir istikbalde Kahhar bir el size cezanızı tamamen vermekle, masumların intikamını alacaktır.”7 İşte bu ayn-ı adalettir.

Hem onlar ölmüyor, başka bir âlemde diriliyorlar. Yüce Kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’de demiyor mu: “..Ve Allah yolunda öldürülen kimseler için ‘ölüler’ deme. Hayır onlar diridirler. Fakat siz farkında olmazsınız.”8

Eğer onlar vatanlarını savunmak, asayişi sağlamak için çalışıyorlarsa Rabbim mükâfatını verecektir. Kimsenin hakkı kimsede kalmaz. Dinsizlik fikri ve ideolojisi, komünizm fikri çok Müslümanların imanını ve ahlâkını bozmuş ve ebedî helâkiyetlerine sebep olmuştur. Böylece ihtilâflar çıkmış. 

Bediüzzaman bunu fark ediyor ve imanların tehlikede olduğunu söylüyor: “Bana ıztırap veren,”9 dedi. “Yalnız İslâmın mâruz kaldığı tehlikelerdir. Eskiden tehlikeler hariçten gelirdi; onun için mukavemet kolaydı. Şimdi tehlike içeriden geliyor. Kurt, gövdenin içine girdi. Şimdi, mukavemet güçleşti. Korkarım ki, cemiyetin bünyesi buna dayanamaz. Çünkü düşmanı sezmez. Can damarını koparan, kanını içen en büyük hasmını dost zanneder. Cemiyetin basiret gözü böyle körleşirse, iman kalesi tehlikededir. İşte benim ıztırabım, yegâne ıztırabım budur.”10

Zaman iman kurtarmak zamanıdır. Evet asrın yıkıcı, tahripkâr ve dehşet verici olaylarına karşı en güzel reçete, Risalelerdeki iman hakikatleridir. Kur’ân tezgâhında yazılan Nurlar okuyanları yormaz, şiddete kapı açmaz, kan ve intikam damarlarını da tahrik etmez. Kur’ân’ın asrımıza uygun tefsiri olarak bakın nasıl teselli veriyor: “Bu asırda en ziyade kuvvetli bir surette o teselliyi isbat eden, gösteren Risale-i Nur’dur. Çünkü zulümat ve evhamın menbaı olan tabiatı, o delmiş, hakikat nuruna girmiş.”11

Nurları okuyanlar, ülke çapında manevî birer polis gibi hizmet veriyorlar. Terörü, cehaleti, sefaleti, küfrün ateşinden kurtararak asayişi sağlıyorlar. Muhabbet ve şefkati alabildiğine yayıyorlar. Sükûneti, çözümü arayan bütün dimağlar Said Nursî modelini inceden inceye tetkik ediyor. İşte bizim milletimiz Anadolu’nun bağrından çıkan bu eserlere sahiptir. Milletimizin selâmeti için asrın imamına kulak vermeliyiz. Çözüm için bu reçeteyi kullanarak terör, anarşi, vahşet ve dehşet girdabından kurtarabiliriz.

Bediüzzaman’ın has talebesi Zübeyir Ağabey gençliğimizi savunuyor: “İmanlı gençliğimiz dinsizliğe, komünistliğe karşı mücadele edip, vatanlarını İslâm düşmanlarına asla sattırmayacaklardır” diyor. Biz de bunu esas vazifemiz telâkki edip, Kur’ân derslerini yayarak asayişi muhafazaya çalışmalıyız.

Allah’ım, yaşayan acıları gören Sen, yaşatanları da bilen Sensin. Acı düşen ocaklara sabır ver. Sebep olanlara da lâyığını ver.

Dipnotlar:

  1) Kur’ân-ı Kerîm, İbrahim Sûresi, 42. âyet.

  2) Bediüzzaman, Mektubat, s. 266.

  3) Bediüzzaman, Tarihçe-i Hayat, s. 653.

  4) Hucurat Sûresi, 10. âyet.

  5) Camiüssağir-4258.

  6) Yunus Sûresi, 44. âyet.

  7) Barla Lâhikası, s. 207.

  8) Bakara, 154. âyet.

  9) Tarihçe-i Hayat, s. 628.

10) Asa-yı Musa, s. 249.

11) Sikke-i tasdik-i gaybi, s. 198.

Okunma Sayısı: 2067
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı