Acele karar veriyoruz, ecele gidiyoruz.
Acele ediyoruz hayatımızın her sayfasında. Kalemlerimizi vehimlere bulanmış mürekkeplere batırıyoruz da âcizliğimizin üstünü çiziyoruz, âcizliğimizi unutup vesveseli raflara yolcu ediyoruz.
İmtihanlar yaşıyoruz, başımızdan türlü türlü durumlar geçiyor. O an öyle öyle yorumlar yapıyoruz ki olayları koyu renklere biz boyuyoruz.
Kötü olarak nitelendirilebilecek bir şey başımızdan geçtiğinde üzüntülerin gürültüsüyle açıyoruz gözlerimizi yeni günlere.
O anki kararımız cellâdımız oluyor da boğuyor bizi. Karanlık bakış açılarıyla geçiyor saatlerimiz. Oysa hayat sürprizlerle dolu.
Dün yaşadığımız kaderde kaldı, yarını ise bilemeyiz. O zaman hayatımızın bir bölümüne bakıp da tamamı hakkında hükme varmaktan kaçınmak gerekir. Çünkü biz sadece senaryonun başını biliyoruz.
Ölüm meleği gelene kadar da hep başa saracak senaryomuz. Hep bir denklem başrol olacak. İmtihanlar yönetmenliğini yapacak, yan rollerde sevinçler ve kederler iç içe geçip çevremizi saracak.
İdrakimiz çoğu şeyin hikmetini anlamaktan âciz. Biz ise o an şahit olduklarımıza giydiriyoruz geçmişi ve geleceği. Dar geliyor, bizi sıkıyor. Bizim hikmet gözlüğümüz buğulu. Fazla yorumdan kaçmalı, hakikat yoluna sığınmalı, duâ kapısını çalmalıyız.
Duâ kapısında ısrarla kalmalıyız. Biz zorlanıyoruz anlamakta, hayatımızın imtihan sırlarını illâ da o an bilmek istiyoruz.
Zaman tanımalıyız hayata, zaman tanımalıyız ki o da baksın akışına. Her şeyin cevabını, her yaşadığımız karmaşık engebeli halleri o an öğrenmek istiyoruz. Sabrımıza işkence ediyor, başımızdan kaçırıyor da engel oluyoruz vesveselerimizi kovmasına. Bizim miheng taşımız tozlu, alacalı. Mahiyeti tutturtmakta usta değiliz. Aciziz işte.
Bazen, bazı durumlarda bunu anlatamıyoruz nefsimize. Sürekli Allah’a niyaz halinde olmalı, halimize Allah’ın yardımını istemeliyiz. Hikmet bulmacasının cevapları tefekkür perdesinin ardında saklı.
Tefekkürde derinleştikçe şeffaflaşıyormuş perdeler.