Konuşmak, birbirleriyle iletişimi sağlamak için insanların yaptıkları bir eylemdir; bildiğiniz gibi.
Bazıları çok konuşur bir şey anlamazsınız; bazıları da az, öz konuşur çok şey anlarsınız. Kimi de boş konuşur onun üstünü siz doldurmaya çalışırsınız. Konuşabilmeyi herkes yapar da birçoğu ‘konuşmayı bilmez’.
Bazıları da yüksek sesle, bağıra çağıra konuşurlar. Onlara sorsanız “Niye böyle ulu orta bağıra bağıra konuşuyorsun?” diye; “Ben dobra dobra konuşuyorum” der.
Konuşmanın nasıl olması gerektiğini şu temsil güzel anlatıyor;
“İslâm âlimlerinden biri talebeleriyle gezinirken deniz kenarında birbirlerine öfke içinde bağıran bir aile görmüş. Talebelerine dönüp: ‘İnsanlar neden birbirlerine öfke ile bağırırlar?’ diye sormuş. Talebelerden ses çıkmayınca anlatmaya başlamış: ‘İki insan birbirine öfkelendiği zaman, kalpleri birbirinden uzaklaşır. Bu uzak mesafeden birbirlerinin kalplerine seslerini duyurabilmek için bağırmak mecburiyetinde kalırlar.”
Daha sonra şöyle devam etmiş: ‘Bu sebeple tartıştığınız zaman kalplerinizin arasına mesafe girmesine müsaade etmeyin. Aranıza mesafe koyacak sözlerden uzak durun.’
Dikkat edip etrafımıza baktığımızda gördüğümüz nedir?
Pazarcılar bağıra bağıra satar, kuyumcunun sesi çıkmaz. Demek ki, “Söyleyecek sözü, fikri kıymetli olan bağırmaz.” Peki, başlıktaki soruyu bir daha soralım: “Siz muhataplarınızla nasıl konuşuyorsunuz?”