"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bana helâl, sana cezâ

M. Latif SALİHOĞLU
03 Mart 2023, Cuma
İnsanların her bakımdan “mutlak eşitlik” içinde olduğu, öyle olmaya mecbur kaldığı çok nadir haller vardır. O nadir hallerden biri ölüme karşı, biri de hukuk önündeki vaziyettir.

“Muhakkak ki, her canlı ölümü tadacaktır” ifadesi ile “Hukuk önünde herkes eşittir” ibaresi, sözünü ettiğimiz mutlak eşitliğin en açık, en çarpıcı birer örneğini teşkil ediyor.

Fikir konuştuğunda, hemen hiç kimsenin bu gerçeklere bir itirazı olmuyor. Ama, iş fiilî konuşmaya, icraate gelince, özellikle hukuk ve adâlet noktasında ortaya bambaşka durumlar, ayrıcalıklar çıkmaya başlıyor. Zira, bakıyor ve gözlerinizle görüyorsunuz ki, aynı dâvâdan dolayı bazıları ceza alırken, bazılarına hiç, ama hiç dokunulmuyor.

Evet, orta yerde maalesef apaçık bir tezat görünüyor. Öyle ki, aynı şey hakkında “Bana helâl, sana ceza” denilecek kadar bir tezat hali söz konusu.

Allah aşkına söyleyin, bu revâ mı şimdi?

*

Herhangi bir şey, neden birine helâl, bir başkasına cezâ tarzında olsun ki? Böyle bir ayrıcalık, böyle bir imtiyaz olabilir mi?

Hak, hukuk, adâletin yanı sıra, insanın vicdanı da kabul etmez böylesi bir ayrıcalığı. Bunların hiçbiri ayrıcalığı kabul etmemesine rağmen, ülkemizde maalesef yine de istenmeyen gelişmeler yaşanıyor.

Meselâ, 15 Temmuz (2016) Hadisesinden sonraki süreçte söz konusu çarpıklığın bariz örneklerine şahit olduk. Aynı meseleye dair binlerce vatandaşa yönelik olarak uygulanan cezai muamele, bazıları için dâvâ konusu dahi yapılmadı.

Hayrette kalarak “Yahu, nasıl olur öyle şey? Olmaz, olamaz” diye kendimizi paralasak dahi, hiçbir etkisi olmuyor. Zira, o hadisenin ağır cezalıları ile hiç cezasızları bugün de aynı durumda ve aynı konumdalar. Siyasî baskı ve tahakküm sebebiyle, bunu değiştirmeye ve işi normal hukuk-adâlet dengesine döndürmeye herhangi bir fırsat-imkân henüz görünmüyor.

Özetle, bu dâvâda kimine helâl, kimine cezâ hukuksuzluğu aynen devam ediyor.

*

15 Temmuz Hadisesinden sonraki en büyük ve en sarsıcı hadise, hiç şüphesiz 6 Şubat’ta başlayıp halen de devam edegelen deprem felâketidir.

Vefat eden insanlarımızın sayısı elli binin üzerinde olması kuvvetle muhtemeldir. Yüz binin hayli üzerinde yaralı var. Yıkılan bina sayısı ise on binlerle ifade ediliyor.

Yıkılan, yerle bir olan binalar için, usûle uygun yapılmadığı gerekçesiyle suçlular aranıyor. Yakalanıp adliyeye sevk edilen müteahhitlerin sayısı iki yüzden fazla. Bunların bir kısmına ceza verilecek de, yine kuvvetle muhtemel.

Peki, bir müteahhit tek başına bina yapabilir mi? Belediyelerden ve sair rasmî kurum ve kuruluşlardan ruhsat almadan bu işi kotarması mümkün mü? Değil elbet.

Dolayısıyla, suçlu aranacaksa, en alt resmî daireden, en üst seviyedeki daireye kadar silsile halinde gidilmesi gerekir. Gidilmezse, hak ve hukuka riayet edilmiyor demektir.

Bu meyanda, en önemli bir hukuksuzluk da, depremle birlikte yıkılıp harabeye dönen binaların, vaktiyle “İmar Affı-İmar Barışı” kapsamına alınmasıdır. Müteahhitleri cezalandırmayı tasarlayanların, bakıyoruz bu noktada hiç sesleri çıkmıyor. Sadece yüksek tepelerden esen bir rüzgâr oldu, o da yine halktan “helâllik” dilemek şeklinde oldu: Birilerine ceza yağacak, birilerine de helâllik verilecek… Olur mu, olur. Sekiz-dokuz senedir olduğu gibi. Ama, bu defa durum değişebilir de; bakarsın, seçimden sonra rüzgâr başka türlü esmeye başlar. Kim bilir…

Okunma Sayısı: 1914
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı