Yakın tarihimizin en büyük kahramanlık destanlarından biri olup kesin zafer ile neticelenen “Çanakkale Boğazı Harbi” 19 Şubat 1915’te düşmanın şiddetli saldırısı ile başladı. Yaklaşık bir ay kadar devam eden boğazdaki savaş, 18 Mart günü zaferle tâçlanarak sona erdi.
Merhûm Âkif’in “Çanakkale Destanı” şiirindeki şu ilk mısra, işte bu emsâlsiz savaşa aynı zamanda unutulmaz bir isim oldu:
Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesîf orduların yükleniyor dördü-beşi.
* * *
“Boğaz Harbi”nin yüz yıldır devam eden en tartışmalı noktası ise, burada kazanılan zaferin bilhassa tek bir şahsa, yani Mustafa Kemal’e mal edilmeye çalışılmasıdır. Oysa, durum bambaşka gerçekliğin ifadesidir.
Şöyle ki: Resmî olsun, gayr-ı resmî olsun, M. Kemal'in kronolojik hayatına dair hemen bütün kaynaklarda, onun Sofya Ataşemiliterliğine 27 Ekim 1913'te atandığı ve buradaki askerî ataşe görevinin Ocak 1915 tarihinde sona erdiği belirtiliyor. 20 Ocak'ta Tekirdağ'daki (o zamanlar Tekfurdağı deniliyordu) 19. Fırka Komutanlığı’na tayin edilen M. Kemal'in fırkasıyla birlikte Gelibolu'nun Eceabat bölgesindeki ihtiyata sevk edilme tarihi ise, tamı tamına 23 Mart 1915'tir.

Çanakkale Savaşı’nın başından sonuna kadar ordunun başında Enver Paşa vardı.
Bu da, Çanakkale Zaferi'nin kazanıldığı 18 Mart'tan 5 (beş) gün sonrasına tekabül ediyor. Yani, yüzde yüz kat'iyyetinde ifade edelim ki, M. Kemal'in Gelibolu Yarımadası’na gelişi dahi, Çanakkale Deniz Zaferi'nin kazanılmasından sonradır. Gelibolu muharebelerinde ise, evet bilfiil bulunmuş ve koca Osmanlı ordusunun yüzlerce subayı gibi o da kendi çapında mücadelede bulunmuştur.
Biz dönelim yine günün tarihine...
* * *
19 Şubat sabahından 18 Mart akşamına kadar aralıksız süren ve hemen her saniyesi ölüm kuşan bu dehşetli savaşın en çarpıcı neticesi, Çanakkale'nin geçilmez olduğu gerçeğinin anlaşılmış olmasıdır.
İngiliz kumandası altındaki müttefik orduların donanması, Çanakkale Boğazı’na yönelik daha evvel de bir deneme saldırısında bulunmuştu. Ancak, muvaffak olamayıp geri çekilmişti. 19 Şubat 1915'e gelindiğinde ise, daha geniş ve kapsamlı bir plan ve daha şiddetli bir taarruzla, Boğaz'a yeniden yüklendiler. Böylelikle, Osmanlı'yı iyice sindirmek ve tamamen etkisiz hâle getirmek maksadıyla her iki boğazı da ele geçirmeyi hedefleyen İngiliz ve müttefiklerinin müşterek donanması, Çanakkale istihkâmlarını bombalayarak topyekûn bir saldırıyı başlatmış oldu. Karşılıklı top ve mermi atışları, bir ay müddetle aralıksız şekilde devam etti. 15 Mart’a adeta bıçak sırtına gelindi.
Sürekli takviye alan İtilâf Devletleri donanması, 18 Mart günü ise, yaklaşık 30 savaş gemisiyle en geniş çaplı saldırıyı başlattı. Çanakkale Boğazı’na yapılan tahkimat, bu büyük donanma tarafından tam yedi saat süreyle ve hiç fasıla vermeden ateş altında tutuldu. Düşman cephesi, Nusrat isimli mayın gemisinin gizlice döşediği mayınlar ve kıyı topçularının şiddetli savunma ateşi altında, kuvvetinin üçte birini kaybedince geri çekilme sinyalleri verdi. Boğaz’a yüklenen altı büyük gemiden Bouvet, İrresistible ve Ocean isimli zırhlılar bir bir batırıldı; diğer üç gemi de kullanılmaz hâle getirildi.
Düşman donanmasının ağır zayiata uğraması ve Boğaz’ı geçmeye imkân bulamaması üzerine, 18 Mart akşamı geri çekilmeye başladı. Bu sûretle Çanakkale'deki deniz savaşı da sona ermiş oldu.
* * *
SONUÇ: Buradaki deniz savaşı zaferle neticelendi gerçi; ancak, tehlike hâlâ devam ediyordu. Bir müddet sonra yeniden toparlanan ve yeni takviye birlikleriyle "küçücük bir karaya" yani Gelibolu Yarımadası'na yüklenen işgalci kuvvetler, yine ümitlenmiş görünüyordu. Fakat, aylar süren çarpışmalar neticesinde, burada da hüsrana uğramaktan kurtulamadılar. Böylelikle, tamamen yüzgeri oldular ve Ege Denizi açıklarına doğru çekilmek zorunda kaldılar.