Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın durup dururken Demokrat Partiyi hedef alması, partinin genel başkanına sataşması basit ve sıradan bir hadise olmasa gerektir. Sataşmada aşağılayıcı ifadeler kullanması ise, adalet ve hakkaniyetin ruhunu zedelediği gayet açıktır.
İşte Bozdağ’ın o ifadeleri: “Rahmetli Menderes’in asılmasında eli olanların yanında Demokrat Parti’nin Genel Başkanı gitmiş o masada oturuyor. Azıcık onur olsa, azıcık Menderes’in ruhunun zerresi olsa o masada işi olur mu?”
Bu ifadeleri kullanan Bozdağ’ın, aynı zamanda Adalet Bakanı olması ülkemiz siyaseti için ayrı bir talihsizlik olarak görülür iken, Demokrat Parti ile uğraşan aynı siyasî kulvarın başka aktörleri olduğunu da bilmek lazım.
Meselâ, Ankara Belediye Başkanı olduğu dönemde Melih Gökçek’in de Belediye Meclis grubunu da harekete geçirerek Demokrat Parti ile çokça uğraştığını biliyoruz. Mahkeme yoluyla, DP’nin genel merkezini çalışamaz, orada siyaset yapılamaz hale getirmek istiyorlardı. Sanırım, aynı sıkıntılı durum halen de bitmiş değil.
*
Demokrat Parti ile Adalet ve Kalkınma Partisi arasında doğrudan bir etkileşim söz konusu: Demokrat misyonun partisi (DYP) 2002 seçimlerinde kıl payı barajın altında kalınca, AKP yüzde 30’un üzerinde oy alarak tek başına iktidar oldu. Bir sonraki seçimde Demokrat Parti yüzde 5-6’lara gerileyince, AKP’nin oy oranı yüzde 40’ın üzerine çıktı. 2011’de Demokrat Parti, demokrat olmayanların marifetiyle dip yapınca, AKP yüzde elliye doğru ciddi bir yükseliş trendine girdi.
Bütün bu gelişmeler gösteriyor ki, AKP’nin oy nisbeti, Demokrat misyonu temsil eden partinin yükselme ve gerilemesine adeta endeksli bir şekilde artıp eksiliyor.
Bu sebeple, iktidar partisi, Demokrat misyon hareketini çok yakından takip ediyor, onun tekrar dirilip canlanmasına imkân-fırsat vermemeye özel bir çaba sarf gösteriyor.
İşte, özellikle 2012’den itibaren Melih Gökçek eliyle ve şimdilerde Bekir Bozdağ’ın sataşmalı çıkışıyla yapılmak istenen şey yine aynı hesabın bir başka tezâhürüdür.
*
Araştırma şirketlerinin yapmış olduğu anket sonuçları, iktidar blokunu teşkil eden partilerin oy oranlarının günden güne eriyerek aşağı doğru seyrettiğini gösteriyor. Bu da, onları haliyle telâşa sevk ediyor. Bazılarını da öfkelendiriyor. Bu sebeple olsa gerek, şimdiye kadar hep küçümsedikleri, hatta görmezden geldikleri Demokrat Partinin sinerjik ağırlığını hissetmeye başladıklarını gösteriyor.
Her şeyin bir vakt-i merhûnu var. Geçmişte otuz beş yıllık (1910-1945) bir kesintinin ardından yeniden dirilip canlanan Ahrar-Demokrat misyon, yakın gelecekte yine aynı diriliş mizacıyla canlanarak siyaset sahnesindeki yerini almasını temenni ediyoruz.
***
GÜNÜN TARİHİ 11 Kasım 1938
İsmet Paşa, Fevzi Paşa sayesinde 2. Reis
Mustafa Kemal’in ölümünden sonra kulislerde ismi geçen CB adayları şunlardı: Başbakan Celal Bayar, Mareşal Fevzi Çakmak, Dahiliye Bakanı Şükrü Kaya, Hariciye Bakanı T. Rüştü Aras ve eski Başbakan İsmet İnönü.
Ama, son anda ne olduysa, yaklaşık bir sene kadar evvel (Ekim-Kasım 1937) hükûmetten ve aktif siyasetten uzaklaştırılan, hatta öldürülme korkusuyla aylardır kendini gizlemek zorunda kalan İsmet İnönü, aniden ortaya çıktı ve adaylığı konuşulan isim listesinin baş köşesine gelip oturdu.
Tesbit edebildiğimiz kadarıyla, ibrenin İsmet Paşa lehinde değişmesinde ve dahi 2. Reis seçilmesinde en tesirli rolü oynayan şahıs, aynı zamanda 1922’den beri ordunun başında bulunan Fevzi Çakmak’tır.