"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Dolmabahçe’de neler oldu?

M. Latif SALİHOĞLU
10 Kasım 2022, Perşembe
GÜNÜN TARİHİ 10 Kasım 1938

Resmî tarihe ve Kemalist ideolojiye göre Mustafa Kemal’in Dolmabahçe’de ölümü 10 Kasım (1938) günü saat 9’u 5 geçedir.

Bizim tarih sorgulama ve kaynak araştırmalarımıza göre bu bilgi doğru değildir. Özellikle şu “saat 9’u 5 geçe” kaydı uydumadır; dolayısıyla, bir tür ısmarlama ve tasarlamadır. Doğru bilgi, araştırmalarımıza göre 9 Kasım gecesi saat 23:00’ten sonra olup, bu gerçeği destekleyen bir dizi bilgi-belge vardır. Fakat, bu yazının ara konusu bu değildi. Onun için, bu noktayı şimdilik es geçip 10-19 Kasım tarihleri arasında Dolmabahçe’de yaşanan dikkat çekici gelişmelere dair notları aktarmaya çalışalım.

*

Bir özet bilgi: 10-19 Kasım tarihleri arasında Dolmabahçe Sarayında bekletilen katafalkın önünde büyük izdiham yaşandı. O zamanın Diyanet İşleri Başkanı Ord. Prof. Şerafettin Yaltkaya tarafından M. Kemal’in cenaze namazı kılındı. 16 Kasım günü meydana gelen izdihamda, 4’ü erkek ve 7’si kadın olmak üzere 11 kişi ezilerek öldü.

Bu bilgileri doğru şekilde yansıtmayan resmî tarih, ne yazık ki akıl almaz derecede türlü yalan ve yanlışlarla doludur. Yalan-yanlış dediğimiz şeyler ise, ne acıdır ki devletin bürokrasisi ve değişen hükûmetler eliyle, üstelik bilerek, severek, isteyerek, yani kasıtlı şekilde nesillerin zihnine-dimağına pompalanmaya çalışıla geldi. Öyle ki, dünya devletleri içinde bunun bir başka benzerini bulmak imkânsız görünüyor.

*

9 Kasım’da ölen M. Kemal’in cenazesi, tahnit (ilâçlama) yapıldıktan sonra bir katafalka (cenaze platformu, musalla taşı) konularak tâ 19 Kasım’a kadar İstanbul Dolmabahçe Sarayında bekletildi. Bu zaman zarfında, büyük kalabalıklar halinde ziyaretler yapıldı, törenler ve saygı duruşu geçitleri düzenlendi. 

Bu süre içinde, ayrıca M. Kemal için cenaze namazının kılınıp kılınmaması ve yakındaki Dolmabahçe Camii’ne götürülüp götürülmemesi gibi hususlar da tartışma konusu oldu. Kız kardeşi Makbule Hanımın ısrarlı isteği üzerine, cenaze camiye götürülmeden, yani hemen oracıkta kılınması cihetine gidildi.

10 Kasım 1998 tarihli Hürriyet’te çıkan Murat Bardakçı’nın yazısında, cenaze namazının “Türkçe selâm ve duâ”larla kılındığı anlatılıyor. Buna göre, “Allahu ekber” yerine “Tanrı uludur” denilmiş, “selâm” yerine de “esenlik” dilenmiş.

Bardakçı, ayrıca Kasım 1938’deki ölüm tarihinden uzun yıllar sonra, yani 1953’te naaşın açılması esnasında, ilâçlamaya rağmen cesedin bozulduğuna dair “tek karelik” bir fotoğraftan söz ediyor; fakat, “Hürriyet ailesi” olarak bunu “yayınlamamayı” tercih ettiklerini belirtiyor.

Bardakçı’nın bahsi geçen yazısında, şu bilgiler de yer alıyor: “Atatürk’ün cenaze namazı, 19 Kasım 1938 sabahı saat 8’i 10 geçe kılındı. Dolmabahçe’deki namaz, sonradan Diyanet İşleri Başkanı olan Prof. Şerafeddin Yaltkaya tarafından kıldırıldı. Namaz, sadece dört dakika sürdü. ‘Allahu ekber’ yerine ‘Tanrı uludur’ dendi. Namazdan sonra selâm verilirken de ‘Selâmün aleyküm’ değil, ‘Esenlik üzerinize olsun’ sözleri kullanıldı.

*

Cenaze, 12 generalin eşliğinde Yavuz Savaş Gemisine taşındı ve İzmit’e getirildi. Buradan da trenle 20 Kasım günü Ankara’ya getirilerek Etnoğrafya Müzesi’ndeki geçici kabre konuldu.

Şimdiki daimî kabir yeri ise, bilhassa zamanın Başbakanı Şükrü Saraçoğlu ve eski başbakanlardan Celâl Bayar’ın öncülük etmesiyle, 9 Ekim 1944’te temeli atılan ve Rasattepe’de inşa edilen “Anıtkabir,” 10 Kasım 1953’te tamamlanarak, resmî törenlere hazır hale getirildi. Açılışı, Cumhurreisi Celal Bayar yaptı.

Okunma Sayısı: 2516
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Emin

    10.11.2022 07:14:03

    سُبْحَانَهُ “Her türlü noksanlıktan beri olan Allah’ın adıyla.” Aziz, sıddık kardeşlerim, اَلْخَيْرُ فٖى مَا اخْتَارَهُ اللّٰهُ “Hayır, Allah’ın sizin için seçmiş olduğu şeydedir.” sırrıyla, bu meselemizin tehiri hayırdır. Çünkü bütün mekteblerde ve dairelerde ve halklarda, o ölmüş dehşetli Süfyanın muhabbeti telkin ediliyor. Bu hâl ise âlem-i İslâma ve istikbale pek elîm ve acı bir tesiri olacaktı. Şimdi ihtiyarımız haricinde onun mahiyeti ne olduğunu, en başta ve en ziyade alâkadar ve en son ondan vazgeçecek adamların ellerine kat’i hüccetler gösteren ve isbat eden Risale-i Nur geçmesi ve kemal-i merak ve dikkatle okunması öyle bir hadisedir ki; bizler gibi binler adam hapse girse, hattâ idam olsalar, din-i İslâm cihetiyle yine ucuzdur. Hiç olmazsa küfr-ü mutlaktan ve irtidattan en mütemerridleri bir derece kurtarır, meşkûk bir küfre çıkarır, mağrurane ve cüretkârane tecavüzlerini tadil eder. (Şualar, s. 426)

  • S.topuz

    10.11.2022 05:43:56

    ..."Sonra dediler: "Aynı şahıs bir su içecek, onun eli delinecek ve bu hâdise ile Süfyan olduğu bilinecek?" Ben de cevaben dedim: "Bir darb-ı mesel var: Çok israflı adama "Eli deliktir" denilir. Yani elinde mal durmuyor, akıyor, zayi' oluyor, deniliyor. İşte o dehşetli adam bir su olan rakıya mübtela olup, onun ile hasta olacak ve kendisi hadsiz israfata girecek, başkalarını da alıştıracak."... Bediüzzaman Said Nursi ,Şualar - 359

  • S.topuz

    10.11.2022 05:41:53

    Bundan kırk sene evvel ve hürriyetten bir sene evvel İstanbul'a geldim. O zaman Japonya'nın baş kumandanı, İslâm ulemasından dinî bazı sualler sormuştu. Onları İstanbul hocaları benden sordular. Hem çok şeyleri o münasebetle sual ettiler. Ezcümle, bir hadîste: "Âhirzamanda dehşetli bir şahıs sabah kalkar, alnında (Hâzâ kâfir) yazılmış bulunur." diye hadîs var deyip benden sordular. Dedim: "Bir acib şahıs, bu milletin başına geçer ve sabah kalkar başına şapka giyer ve giydirir." Bu cevabdan sonra bunu sordular: "Acaba o zaman onu giyen kâfir olmaz mı?" Dedim: "Şapka başa gelecek, secdeye gitme diyecek. Fakat baştaki iman o şapkayı da secdeye getirecek, inşâallah müslüman edecek."... Bediüzzaman Said Nursi, Şualar - 358

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı