"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Halife’ye “Suyu bulandırma!” ihtarı

M. Latif SALİHOĞLU
27 Şubat 2020, Perşembe
TARİHİN YORUMU 27 Şubat 1924

Millet Meclisi tarafından 19 Kasım 1922'de Halife olarak seçilen Abdülmecid Efendiye, 27 Şubat 1924 tarihinde "ayağını denk alması" yönünde sert bir ihtar çekildi.

Oysa, Abdülmecid Efendi’nin hal ve hareketlerinde kayda değer herhangi bir değişiklik yoktu. Seçildiği andan itibaren önceden nasıl davranıyorsa, şimdi de aynı şekilde davranmakta idi. Ne var ki,  tıpkı “Kuzuyu yemeye niyetlenmiş kurt gibi”, ona ikide bir tehdit boyutlarına varan “Suyu bulandırma!” ihtarları çekiliyordu.

Bu ihtarın en önemli bir sebebi, yakında resmen yürürlüğe konulması düşünülen “Hilâfet inkılâbı” için zemin yoklaması ve ön hazırlık çalışmalarıdır. Hilâfeti lağvetme yönündeki niyet ve teşebüsünün sebebi ise, gizli Lozan görüşmelerinde verilen sözün icabını yerine getirmekten ibarettir. Nitekim, kısa süre sonra peşpeşe yaşanan radikal değişiklikler, hiç şüphesiz bu acı gerçeğin delil ve ispatı mahiyetindedir.

Bu girizgâhtan sonra, şimdi hayalen o zamana gidelim ve yaşanan gelişmelerin şöyle bir seyir defterine bakalım.

* * *

Hilâfetin adım adım kaldırılması yönünde fikir birliğine varan M. Kemal ile İsmet Paşa’nın talimatı, son Halife'ye şu şekilde bildirildi: "Bundan böyle, Fatih'in kavuğunu takmayacak ve Cuma Selâmlığına da bir daha çıkmayacaksın!"

Esasen, Cumhuriyet'in ilânından hemen sonra başlayan "Halifeliğe son verme" teşebbüsleri, 1924'ün daha ilk günlerinden itibaren aleniyete dökülmüş ve fırsatların ortaya çıkması için bekleme safhasına geçilmişti. Durum bunu gösteriyordu.

Son Halife’nin katıldığı son Cuma selâmlığı.

Nihayet, beklenen fırsat çıktı: Abdülmecid Efendi, baş kâtibini Ankara'ya göndererek, hükümetten bazı taleplerde bulundu. Meclis'in kararıyla kendisine tevdi edilmiş olan Hilâfet vazifesini sürdürebilmesi için yaptığı bu mâkul talepler, Başbakan İsmet Paşa tarafından o tarihte İzmir'de bulunan Reisicumhur Mustafa Kemal'e iletildi. Reisicumhur ise, halifenin talebine mukabil Başbakan’a hemen hitaben şu beyanatı gönderdi: "Halife ve bütün cihan katî olarak bilmek lâzımdır ki, halife ve halife makamının, hakikatte ne dinen ve ne de siyaseten hiçbir mâna ve hikmet-i mevcudiyeti yoktur. Türkiye Cumhuriyeti, safsatalarla mevcudiyetini, istiklâlini tehlikeye mâruz bırakamaz. Hilâfet makamı, bizce en nihayet 'tarihî bir hatıra' olmaktan fazla bir ehemmiyeti hâiz olamaz. Hükümet ricâlinin veya resmî heyetlerin, kendisiyle temasını talep etmesi dahi, Cumhuriyetin istiklâline açık bir tecavüzdür." (Bkz: Türkiye Tarih Kurumu Yayınlarından "Atatürk ve TC Kronolojisi", s. 407.)

Bu sözler, aslında Hilâfet makamının da sonunun geldiğini gösteriyordu. 3 Mart 1924'te Meclis tarafından alınan bir kararla, Halifeliğe son verildi ve Osmanlı Hanedanı’na mensup bütün nüfus hudut harici edilmiş oldu.

Bu kıssadan bir yarım hisse: "Atatürk, dinî ve mukaddes bildiğimiz bütün değerlere sahip çıkmış ve korumuş" diyenlerin kulakları çınlasın.

* * *

ÖNEMLİ NOT: Kâzım Karabekir Paşa, Hilafetin kaldırılma teşebbüsleri esnasında gidip İsmet Paşa ile görüştüğünü ve yüzüne karşı “Siz bunun sözünü Lozan’da verdiniz değil mi? Ya hu, dinsiz bir millet yaşar mı?” dediğini, İsmet’in ise buna hiç itiraz etmeyip böyle bir anlaşma yaptıklarını zımnen kabul ettiğini bizzat kendi Hatırat’ında (Bkz: Günlükler) yazar.

Okunma Sayısı: 3199
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Said Yüksekdağ

    3.3.2020 11:03:36

    Allah razı olsun Latif Ağabeyim. Bu tarz tarihî yazılarla inkılap tarihi dersi altında aldığımız bilgilerin ekseriyetle yanlış ve eksik olduğunun farkına varıyoruz. Benim merak ettiğim şu: Nasıl olur da o zamanın meclisi böyle bir karar alır? Şehitlerin kanı henüz kurumamışken nasıl yapılır aklım almıyor?

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı