Yakın Tarih Yazıları...
İttihatçıların son kongresi
İttihat ve Terakki Fırkası, son kongresini yapmak üzere 1 Kasım 1918'de İstanbul'da toplandı.
Jön Türkler'in asker ağırlıklı kanadı olan İttihat–Terakki, 18 Ekim 1908'de yaptığı kongrenin ardından "cemiyet" olmaktan çıkarak partileştiğini ilân etmişti.
Bu tarihten itibaren tam 10 yıl müddetle devleti idare etmeye koyulan ve ülkenin mukadderatında en tesirli role sahip olan İttihat ve Terakki'nin son kongresi ise, 1 Kasım 1918 günü başladı. Kongre 3–4 gün kadar devam etti.
Gariptir ki, kongrenin başladığı hemen ertesi günü, bu partinin tepe noktasını teşkil eden "üç paşalar", bir Alman denizaltı ile ülkeyi terk ettiler.
Kongrenin ardından, parti kendi kendini feshetme kararı aldı. Bu kararı etkileyen en önemli sebep, Osmanlı'nın Birinci Dünya Savaşında mağlubiyete uğramasıydı. Bir diğer sebep ise, İttihatçı hükümetin on yıl müddetle ülkeyi tam bir dikta ile yönetmesiydi.
Kongre sonrası parti kapandı, yöneticileri dağıldı; ancak, yine de bir bakiyesi vardı. Geriye kalanlar, 9 Kasım günü Teceddüt Fırkası isimli bir parti kurdu. Ne var ki, bu parti herhangi bir varlık gösteremedi.
İttihat ve Terakki, siyasî parti olarak kapanmasına rağmen, İttihatçılık geleneği Cumhuriyet (1923) ve Demokrasi (1945) devirlerini de kapsayacak şekilde tâ günümüze kadar süregeldi.
Eylül 1923'te kurulan CHP'nin aktif üyelerinin çoğu eski İttihatçı olduğu gibi, tek parti sultasının ve iki–üç kez yapılan askerî darbenin arkasında da, yine bu "komitacı İttihatçı" geleneği vardı.
Gücü gittikçe zayıflayan bu anlayışın sahipleri, fırsat bulduklarında yine kanlı ihtilâllere teşebbüs edeceğinden şüphe hiç edilmesin.
Zira, bunlar gayet iyi biliyorlar ki, bu asil millet kendi hür iradesiyle onları asla tek başına iktidara getirmez ve getirmemiş.
Kars'ta Millî İslâm Şûrâsı
Millî Mücadelenin ilk şanlı direniş hareketlerinden birisi burada sergilenmişti.
Mondros Mütarekesinden hemen sonra, yani 5 Kasım 1918'de "Kars Millî İslâm Şûrâsı Merkez–i Umumisi" teşkil edildi. Bu Şûrânın şubeleri ise, başta Ardahan olmak üzere yakın merkezlerde de hızla teşekkül ettirildi.
(Bu şûrânın hukuk müşavirliğini, Trabzon mebusu Ali Şükrü Beyin can dostu, meşhur hürriyet hatibi Erzurum mebusu Hüseyin Avni Bey yaptı.)
Yaklaşık altı ay müddetle bu bölgeyi Rus, Ermeni, Gürcü ve İngiliz işgalcilerine korumaya çalışan Kars Millî İslâm Şûrâsı, Nisan 1919'dan itibaren dayanılmaz derecede sıkıntılı günler geçirmeye başladı.
Devlet ve hükûmet merkezinden buraya hiçbir yardım yapılamıyordu.
Etraf, bütünüyle işgalci güçler tarafından kuşatılmış durumdaydı.
Şark Cephesine (15. Kolordu) gönderilen Kâzım Karabekir, 19 Nisan 1919'da Trabzon'a ancak ulaşabildi.
(30 Nisan'da Erzurum'a doğru hareket ediliyor. Uzun süren çalışmaların ardından, işgalcilere karşı taarruz harekâtı başlatılıyor.)
13 Nisan 1919'da Kars ve çevresinin idaresini ele geçirdiğini duyuran İngiliz işgal kuvvetleri, Millî İslâm Şûrâsı merkezine baskın düzenleyerek 12 kişiyi tutuklattı.
Tutuklananlar önce Batum'a, ardından Malta Adasına sürgün edildiler.
Ardından, Müslüman nüfusa yönelik katliâmlar başladı.
Sahipsiz, çaresiz ve imkânsız duruma düşen Kars çevresindeki Müslümanlar, 19 Nisan'da başlayan Ermeni istilâsına da teslim olmak durumunda kaldı.
Ermeniler, hem Ruslar'dan cesaret, hem de İngilizlerden kuvvet alarak, her tarafta katliâma giriştiler.
Bu arada, Hıristiyan Gürcüler de, aynı yöntemlerle Ardahan ve Posof'u ele geçirerek, onlar da savunmasız ve perişan durumda kalan Müslüman halka kan kusturmaya başladılar.
Böylelikle Kars, Ardahan ve çevresinde aylarca sürecek olan kanlı işgal süreci başlamış oldu.
Bölgenin işgali, Kâzım Karabekir Paşa komutasındaki Millî Kuvvetlerin 30 Ekim 1920 tarihinde gerçekleştirdiği püskürtme harekâtına kadar devam etti.
Ayyıldızlı bayrak, Kars Kalesine Besmele–i Şerife ile o gün yeniden çekildi.
Kürt Teâli, işgal esnasında kuruldu
İngiliz öncülüğündeki işgal kuvvetlerinin donanması, Mondros Mütarekesinin (30 Ekim 1918) ardından, İstanbul'a doğru harekete geçti.
İki hafta sonra, İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan kuvvetlerine bağlı 61 parçalık donanma, İstanbul limanına demir atarak karaya asker çıkardı.
İstanbul'un kademeli şeklindeki işgali, bu sûretle başlamış oldu.
"Güvenliği sağlama" gerekçesiyle gelen işgalcilerden destek alan siyasî ve ideololojik ayrılıkçı hareketlere de, böylelikle gün doğmuş görünüyordu.
İşte, o ayrılıkçı hareketlerden biri de, Kürt (Kürdistan) Teâli Cemiyetiydi.
Bu cemiyet için, uzun bir yılı aşan hazırlık devresinden sonra, nihayet 17 Aralık 1918'de resmî kuruluş başvurusunda bulunuldu.
Bu başvurunun kabul görmemesi söz konusu değildi. Zira, İşgal Yüksek Komiserliğinin her kesim ve her kademe üzerinde bâriz şekilde baskısı vardı.
Üstelik, bu baskı sadece İstanbul ve hükûmet merkezi ile de sınırlı değildi.
Meselâ, Kürt Teâli Cemiyetinin resmî olarak kurulduğu aynı gün (17 Aralık), Ermenilerin de aralarında bulunduğu 1500 kişilik Fransız kuvveti Mersin'e çıkarma yaparak Anadolu'yu (Tarsus, Adana, Ceyhan, Toprakkale, Pozantı...) işgale başladı.
Yine aynı gün içinde, Hintli sömürge askerlerinin bulunduğu İngiliz kuvvetleri de Mersin'e bir başka cepheden girdiler ve oradan Anteb'e doğru harekete geçtiler.
İşgal kuvvetlerinin bu hareketinden cesaret alan Ermeni komitacılar ise, yurdun çeşitli yerlerinde taşkınlıklarda bulundular.
İşte, böyle bir zaman ve zeminde kurulan Kürt Teâli Cemiyetinin, İşgal Yüksek Komiserliğinden bağımsız şekilde hareket etmesi mümkün görünmüyor.
O zamanlar, sadece Kürt Teâli değil, yine işgal dönemi İstanbul'unda kurulan İslâm Teâli Cemiyeti de, İngilizlerin inisiyatifi dahilinde hareket ediyordu. Yani, şu "Teâli" tâbiri, bir çeşit İngiliz patenti olup, o dönemde kitleleri aldatmaktan başka bir anlam taşımıyordu.