Öyle sarsıntılı, çalkantılı bir zamandayız ki, yerinde sağlam durabilmek başlı başına bir mesele haline gelmiş. Öyle sebatsız ve istikrarsız bir zamandayız ki, inandığı davada sebat edebilmek çok çetin bir imtihan hâline gelmiş.
Gençlerin çoğu, sabırsızlıkla, acelecilikle ve hissiyatın galebesiyle yanlış yollarda ömrünü heder ediyor. Kezâ, deneme-yanılma tarzında gitmekle, hem oturaklı bir iş-meslek edinmekte geç kalıyor, hem müstakim bir davaya bağlanma noktasında nefis ve şeytanın hile ve desiselerine kapılıyor.
Bu vahim tablo karşısında, erken yaşta hak bir davaya bağlanan ve onda sebat edenler bahtiyardır. Unutmayalım ki, Cenâb-ı Hak, inat damarını da hakta, takvada ve helâl dairede sebat etmek için vermiş.
Madem öyle, o hâlde şunu rahatlıkla söylemek mümkün: Hakta sebat eden ve yerinde sağlam duran kazanır; sebatsız, istikrarsız şekilde giden ve rüzgâra göre yön değiştiren kaybeder.
«
Evet, yakînen biliyor ve görüyoruz ki, “Dünya büyük bir mânevî buhran geçiriyor.” Fizikî depremlerden çok beşerî depremler yaşanıyor. Yani, siyasî, içtimaî, ailevî, ahlâkî sarsıntılar dünyanın hemen her tarafında vukû bulmaya devam ediyor. İşte, bütün bu sarsıntılar ve şiddetli çalkantılar karşısında sarsılmamak ve metanet içinde sebat etmek için, öncelikle kendine güvenmek, kendinden emin olmak gerekiyor. Bu güvenin sağlanabilmesi için de, bilhassa sahip olduğu fikre, davaya ve mensubu olduğu camianın sıhhatine, istikametine, sağlamlığına güvenmek icap ediyor.
Esasen, sarsıntı ve çalkantıların şiddetlendiği zamanlarda münferit kalmak ve yalnız başına hareket etmek hatadır. Zira, risk yüksektir, tehlike büyüktür.
Sağlam bir fikre ve güvenilir bir camiaya mensubiyet, böylesi zamanlarda şüphesiz insana büyük güven ve mukavemet hissi veriyor. Müşterek dualarla, ayrıca kişiyi muhtemel tehlikelerden muhafazaya bir sebeptir.
Evet, mustakim bir camia ile birlikte hareket edilince, korkular, kuşkular, endişeler azalır, zail olur. Tek başına kalındığında ise, tedirginlikler gitgide çoğalır, kişiyi mutsuz, huzursuz eder. Zira, bir adım sonrası için ne olacağını, dahası başına neler geleceğini bilememenin, fıtrınalı hadiselerin kendisine ne tür zarar verebileceği ihtimalinin tedirginliğinden kurtulamaz. Bu da onun uykusunu kaçırtır. Bu korkunun çaresi, evvelâ dirayetli olmaktır.
Dirayetli olabilmek için de, sağlam bir noktaya istinat etmektir. Sağlam noktalar ise, yukarıda ifade ettiğimiz gibi, güvenilir bir fikir ve davaya sahibiyet ile gayet metin bir camiaya mensup olmaktır.
İşte, bu noktalara istinat ile yerinde sağlam duran kimseler, zelzele gibi en şiddetli sarsıntılarda dahi, zarar görmez, ya da en az hasarla kurtulma şansına sahip olurlar.
«
Meseleyi toparlayacak olursak, kısaca şunları söylemek mümkün:
Şu sarsıntılı ve kararsız zamanda, kişi sebat etmeli ve yerinde sağlam durmalı.
Bunun için de, sahip olduğu davanın sağlamlığından emin olmalı. Mensubu olduğu camianın metanetine güvenmeli. Haricî cereyanlara kapılmamalı. Siyasî, dünyevi, haricî cereyanların şiddeti ne olursa olsun, dahilde yine de şüpheye, tereddüte ve bilhassa ihtilâfa düşmemeli. Zira, hariçteki hiçbir hadise, dahildeki kuvvet ve kudsiyetin, ittifak ve ittihadın yerini tutamaz, onun kıymetinde olamaz.
Mevzuu, Üstad Bediüzzaman’ın 29. Mektuptaki şu veciz tavsiyesiyle noktalayalım: “Ey kardeşlerim! Dikkat ediniz. Vazifeniz kudsiyedir, hizmetiniz ulvîdir. Her bir saatiniz, bir gün ibadet hükmüne geçebilecek bir kıymettedir. Biliniz ki, elinizden kaçmasın.”