Hayat yolculuğunda mukallit hayallerin tutunduğu, nice birbirinden uzak işlerin ve suretlerin gönlümüzde yer bulup karmakarışık renklerin ya da ardı ardına işitilen seslerin karıştığı, tablolarda beliren suretler anlık ve bîkarar olduğu bir hâl.
Hikmetini çözemediğimiz esrarın, sebeplerin yolculuğuna düşüp neticelerinin ancak yorumlayabildiğimiz kısmı; ıztırar hâlinde cebelleşen ruhun çırpınışları...
Destursuz bir müdahaleye avazın yettiği kadarla kalmayan, özürlerin affı çağrıştırmaya uzayıp da gittiği, kimisi süratle kimisi tam aksine, zıtların girift olduğu, camit olmaktan azade.
Gölgeler gerçek değilken bulutsu kalır. Ayn-ül hayat bir munislikle gülümser hâlbuki. Arz-ı hâlimiz avarızımızı itiraftır. Yetinemeyiz olanla, sonsuzluğa namzetken. Acz, fakr ve zayıflık iliklerimize işlemişken.
Çiçekli yollar çıkmazken önünüze her daim, zevalden sonrasıdır gittiğimiz asıl olan. Geçici dediğimiz her ne varsa müstakbelden mazi sayfalarına dökülmüştür çoktan. Benliğimiz emaneten hamletmiştir ne varsa. Gelmesi muhakkak olan tek hakikat kuşatmıştır benliğimizi. Neye tutunsak o demde kaçıverir elimizden. Bağrına bastıkça yaralar, acıtır oysa. Dikenleri avuçlarımızı parçalar. Anlık hayatın gün batımlarında buluruz kendimizi, özümüzü. ”Batıp gidenleri sevmemek!” adına.
Simsiyah bulutların dağılışını rahmete gark olarak tecrübe ederiz an be an. Nurdan satırlar okunur eksenimizde. Tomurcuklar “ehlen ve sehlen” söyler ruhumuza. Ahsen bir ahvali giyinir cismimiz. Diz çöküp el açmak hislerin cesedi okuttuğu hal olur.
Tüm karmaşık duyguların ilâcıdır iltica. Bilip bilemediğimiz ne varsa bizim için açılıp nihayetinde rahmet kucağına götürür. Tüm hacatımıza cevaplar sıralanır. Yerden göğe uzanır daracık bakışlar…
“İşte ey insan! Eğer yalnız ona abd olsan, bütün mahlûkat üstünde bir mevki kazanırsın. Eğer ubudiyetten istinkâf etsen, âciz mahlûkata zelil bir abd olursun.” (Sözler 23. Söz, İkinci Mebhas)
(Bizim Aile dergisi, Temmuz 2025)