"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kerbelâ Fâciası ve duygu istismarı

M. Latif SALİHOĞLU
11 Ekim 2021, Pazartesi
Şu fecî Kerbelâ Fâciası, Milâdî takvim itibariyle 10 Ekim 680’de vuku buldu. Hicrî’ye göre ise, 10 Muharrem 61.

İşte o gün, Hz. Ali’nin (kv) öz evlâdı, aynı zamanda “Âl-i Beyt ve evlâd-ı Resûl”den olan Hz. Hüseyin (ra), yanında saf tutan 72 mazlûmla birlikte Kerbelâ’da şehit edildi. 

Bu elim hadise, on dört asırdır ehl-i İslâmın yüreğini cayır cayır yakan bir kor ateş mahiyetinde, silinmez ve unutulmaz pek derin izler bırakmıştır.

*

O tarihlerde, Hz. Muaviye’nin oğlu Yezid, Emevî Sultanı olduktan sonra Halifeliğini de ilân ederek bütün Müslümanların kendisine biat etmesini emretti. (Oysa, Hz. Hasan ile Muaviye arasında en başta yapılan anlaşma farklıydı; bu şekilde hiç değildi.)

Sultan Yezid, kendisine biat etmesini istediği kimselerin başında ise, şüphesiz saltanat hakimiyetini ve ırkçı istibdat siyasetini kabul etmeyen Hz. Hüseyin (ra) geliyordu.

Yezid, babasının Suriye bölgesinde Şam merkezli olarak kurduğu saltanatı devam ettiriyordu. Hz. Hasan (ra) ise, Haremeyn–i Şerifeyn’de (Mekke–Medine) manevî hakimiyetini kurmuş ve halifeliğini ilân etmiş durumdaydı. 

İslâm âlemi, hilâfet ve saltanat meselesinde (Hz. Ali, Hz. Muaviye) olduğu gibi, din ve milliyet meselesinde (Hz. Hüseyin-Yezid) kelimenin tam anlamıyla ikiye ayrılmıştı. 

Gerek seçmiş olduğu ideal yöntemi ve gerekse üstün liyakati itibariyle, Hz. Hüseyin kat’i sûrette haklı durumdaydı. Ne var ki, bölge ve dünya siyaseti itibariyle genel konjonktür, Yezid’in yanında olup, vakıa, Müslüman toplulukları çok farklı bir istikamete doğru sürükletiyordu.

Liyakat yoluyla seçim sistemi, her yerde hüküm sahibi olmuş ağaların, kralların, sultanların, hakanların işine gelmiyordu. Bu sebeple, dahilî ve haricî bütün yönetimler, Yezid’in barajına su taşımayı tercih etti. 

*

Hz. Hüseyin, zamanın konjonktürel şartları sebebiyle, gerek bölgedeki güçler ve gerekse tek adama dayalı rejimlerden dolayı yapayalnız kaldı. Öyle ki, kendisini memleketlerine dâvet eden Kufeliler tarafından bile yalnız bırakıldı. 

Öte yandan, karşılıklı kuvvet dengeleri arasında da esaslı bir uçurum vardı: 4-5 bin kişilik saltanat ordusuna mukabil, sadece 72 serdengeçti...

Kerbelâ yakınlarında karşılaşan iki kuvvet arasında pek şiddetli bir muharebe başladı. Artık kaçınılmaz hale gelen kanlı çatışmada, Hz. Hüseyin başta olmak üzere, taraftarlarının hemen tamamı şehit edildi. İş bu kadarlıkla da kalmadı, insanı insan olmaktan utandıran daha başka vahşetler de sergilendi.

İşte, o gün bugündür, Müslümanlar, kendi çocuklarına Yezid ismini vermedi, vermiyor, veremiyor...

*

Bu elim hadisenin, çok daha sonraları icat edilen şu Alevilik-Sünnilik ayrımcılığıyla uzaktan yakından bir alâkası yoktur. Hadisenin temelinde, Arap milliyetçiliğini ön plâna çıkaran Yezid’in siyaseti ve onun doymak bilmez iktidar hırsı vardır. Esasen bu hırs sebebiyledir ki, mânâ ve makam-ı hilâfeti dahi dünyevî saltanatın gölgesine alıp adeta hapsettirdi. 

Ehl-i Sünnetten olanlar, bu hadisede en az ehl-i Şia kadar şiddetli rahatsız ve tepkili olmuşlardır. Eğer öyle olmasaydı, en azından isim noktasında ehl-i Şia’yı haklı gösterecek bazı belirtileri görünecekti. Oysa, durum tam tersi: Dünyanın neresinde giderseniz gidin, Sünnî kesimden olanlar arasında sayılamayacak kadar çok Ali, Hasan, Hüseyin, Cafer Fatıma isimlerine rastlarsınız.

*

Meselenin bir de haddinden ziyade istismar edilen bir yönü daha var ki, o da şudur: Ehl-i Sünnet, ikisi de Al-i Beytten ve evlâd-ı Resul olan Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin arasında sevgide-saygıda herhangi bir fark gözetmezler, bir ayrımcılıkta bulunmazlar. Mükemmel huy ve güzel ahlâk sahibi her iki güzide şahsiyetin de söz ve davranışlarından gerekli dersleri çıkarmaya çalışırlar. Keza, her iki hazreti de içtihada selâhiyetli gördükleri için, onlara herhangi bir kusur kondurmazlar.

Peki, Ehl-i Şia öyle midir? Öyle mi yapıyordur? Hayır. Kesinlikle hayır. Hz. Hasan’a Hz. Hüseyin’in gölgesinde bakarak onunla yeterince alâkadar olmazlar. Neden? Çünkü, kanı dökülerek şehid edilen Hz. Hüseyin’e olan sevgide ifrata kaçtıkları için, Hz. Hasan’a olan sevgide ve alâkadarlıkta tefrite düşüyorlar.

İfrat noktası da şudur ki: Hz. Hüseyin’in (ra) kanı ve canı üzerinden ajitasyon yapıyorlar. Yani, şiddetli duygusallığa açık olan bu elim meselede açıkça duygu istismarına kolayca meylediyorlar. Meylederken de, ne yazık ki, hatta yazıklar olsun ki, Ehl-i Sünnete karşı taraftarlarının kalplerine kin ve nefret tohumu ekiyorlar. 

Bunda ise, kat’i sûrette haksızdırlar. Zira, Ehl-i Sünnetten olanların Hz. Hüseyin’e ve Al-i Beyt’ten olanlara muhabbeti Ehl-i Şia’dan aşağı değildir.

Okunma Sayısı: 2101
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ferhat

    18.10.2022 23:32:06

    Allahu teala razı olsun..cok guzel ifade etmişsiniz efendim.

  • Ali

    11.10.2021 12:04:00

    ,"İşte şu sahih ve kati hadisler,otuz sene sonra Hazret i Ali'nin(ra)Hz Aişe ve Zübeyir ve Talha'ya karşı Vak'a i Cemel'de ve MUAVİYE'ye karşı Sıffinde.." 19 Mektup s.99. " Hem nakli sahihi kati ile,...içlerinde Yezid ve Velid bulunacağını veHazret i MUAVİYE ümmetin.." Bknz 19 Mektup s.104. Açıkça görülür ki,üstad hem Muaviye hem hz Muaviye demiştir.Tercih etmek kişiye kalmış..Sadece Hz Hasan ra ile sulhu bağlamında 1 yerde ra demiştir.

  • Said Yüksekdağ

    11.10.2021 10:30:51

    Allah razı olsun Latif Ağabeyim..

  • Ali R. Yardimoglu

    11.10.2021 09:04:25

    Hülasası: ...o muazzam veciz sözün menşei, munis Sünni külli müslümanlarca, "..vazifemiz, ......irşad-ı Alevîyi fiilen tasdik etmek, ona göre hareket etmektir." diye şiar edilmiş....

  • Ferhat ardıç

    11.10.2021 07:32:54

    Hiç kimse ye faydası olmayan boş kavga konusu oldu

  • Cenk Çalık

    11.10.2021 06:41:01

    Harika bir özet olmuş. Allah razı olsun. Tereyağından kıl çeker gibi mevzu vuzuha kavuşturulmuş. Anlamak ve ders çıkarmak için yeterli. Anlamak istemeyene zaten yapacak bir şey yok. Emeğinize yüreğinize sağlık. Baki selamlar.

  • Ali R. Yardimoglu

    11.10.2021 02:43:26

    ..kendime 1 misal ki, işte ismim ve adım benden ileri müslüman, hem Ali, hem Rıza, hem ne Şia ve ne de Alevi' değilim iken, o elim hadisede, Hasan ve Hüseyin şehidleri haklıdır, mazlumdur, ben onlardan tarafım; ahirete itiraf olsun, hem "vazifemiz keramet-i Aleviyyeyi ihya etmektir"

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı