Bugün 23 Mart. Bediüzzaman Hazretlerinin vefat yıldönümü. O aziz zâtı rahmetle yâd ediyoruz.
Bu sene Hz. Üstad’ın Hicrî doğumu ile Milâdî ölümü, yani velâdet ile vefât tarihlerinin yıldönümleri aynı haftaya tevâfuk etti: Ahmet Feyzi, Üstad Bediüzzaman’ın velâdeti hakkındaki rivâyetlerden şu bilgiyi naklediyor: Hicrî 15 Şaban (Leyle-i Berat) 1293. Berat Kandili geçen Perşembe (17 Mart) günüydü. Bugün Çarşamba ve 23 Mart 1960’da Hakk’ın rahmetine kavuşan Hz. Bediüzzaman’ın vefât yıldönümü.
Bilvesile, biz de konuyla bağlantılı bazı anekdotları aktarmaya çalışalım.
*
1995 Temmuz’unda Barla’daki Çam Dağının tepesinde tesbit ettiğimiz bir hatıra. Biz orada ailece çadır kurup tefekküre-tezekküre dalmışken, Cennet Bahçesi’nin sahibi 83 yaşındaki Hüseyin Bülbül Ağabey çıka geldi. Gün boyu Hz. Üstad’tan hatıralar anlattı. Kendisiyle o dağ başında kahvaltı yaparken, o ân aklına gelen bir hatırayı şu sözlerle nakletti:
“Bir gün Hz. Üstad ile birlikte kahvaltı yapıyoruz. Bir parça ekmek vardı. Üstad onu ikiye böldü. Göz kararıyla küçük olanı kendisine, büyük olanı bana verdi. Ben ‘Hayır, olmaz böyle Üstadım” diyerek itiraz ettim. O ise bana aynen şu meâlde iyi bir ders verdi: Hüseyin, bak kardaşım. Birisi seninle bir dilim ekmek paylaşırsa, yahut bir elmayı bölüşürse, eğer yarıdan fazlasını kendine alırsa, o kişiyle arkadaşlık yapma. Nefsini tercih eden kimseyle arkadaşlık yapılmaz. Nefsini düşünen, arkadaşsız kalmalı.”
Hüseyin Ağabeyin diğer anlattıklarından şimdilik şöyle bir özet verelim: Üstadımız Hazret-i Bediüzzaman, yaz-kış soğuk su içerdi. Üryani erik hoşafını severdi. Tereyağını da yakmadan, kızartmadan, yani yemeğe çiğ olarak katardı. Günde iki öğün ile yaşardı: Kuşluk yemeği ve akşam çorbası... Günde iki-üç kez içtiği çaya illâ ki birkaç damla limon veya bir gıdım limon tuzu katardı. Talebelerinin aşırı iştahını kesmek için de, yemek öncesi onlara bir parça tatlı ikrâm ederdi.
*
Üstad Bediüzzaman’ın bütün hayat ve fikriyatında meselâ en çok sevdiği ve en çok nefret ettiği, en çok savunduğu ve en şiddetli şekilde muhalefet ettiği, en ziyade ihtiyaç duyduğu ve hiç ihtiyaç duymadığı şeylerin neler olduğu hakkında şöyle kısacık bir değerlendirme yapmalım.
Bu arada, şunu da hatırlatalım ki: Bediüzzaman Hazretlerinin “en”leri, yahut âzamileri diyebileceğimiz bu hususlar, o zâtın düşmanları ve muarızları ile taban tabana zıt şeylerdir. Yani, birbiriyle kıyasıya çatışan âzami derecedeki zıtlıklardan söz ediyoruz.
Meselâ, Bediüzzaman Hazretlerinin hayat ve hizmetindeki en mühim bir esas ve en büyük bir kuvvet olan “âzami ihlâs”a mukabil, onun muarızlarının “âzami ifsat” şeklinde bir strateji geliştirdiler ve ömür boyu o çizgide yürüdüler.
*
Bir başka nokta, iktisat meselesi: Üstad Bediüzzaman, hayatı boyunca hep “âzami iktisad”a riayet etmiş, israfa girmeyip ondan şiddetle içtinab etmiş.
Onun muarızları ise, hem kendi hayat standartlarını, hem de milletin alışkanlıklarını “âzami israf” esası üzerine dizayn etmeye çalışmış.
Meselâ, rızık noktasında tam bir kanaatle geçinen ve bütün hayatını iman ve hidayet dairesinde geçiren Üstad Bediüzzaman’ın bu yaşayış tarzına mukabil, onun muarızları tam bir hırs ile dünyayı yutmaya ve hayatlarını da küfür ve dalâlet bataklığı içinde geçirmişler.