Şu dünya hayatının en tatlı, en şirin hallerinden birisi de; mektepli olmak, okula gitmek, okuma gayreti ve isteği içerisinde olmaktır.
Rabbimizin “Oku!” emrinin yerine getirilebilmesi için okula gitmek ne güzel bir emire uymaktır. En azından bir eğitimin, bir okuma âdet ve terbiyesinin dairesine girmek ne kadar saadetli, mutluluk verici bir durumdur.
Esas meselemiz ise bu terbiye ve talim yeri olan okullara yolladığımız çocuklarımızdır.
İlk işimiz, okula başlama zamanı gelen çocuklarımıza çok ilgili olduğumuzu; onların okula gitmelerinden memnuniyet ve sevinç duyacağımızı, hatta onları alkışlayacağımızı göstermektir.
Eğer çocuklarınızda bir istek ve arzu yoksa, okula gitmekten çekiniyorlarsa, onlarla; onların seviyesinde bir arkadaş gibi konuşmamız ve bu menfî hallerinin giderilmesine çalışmalıyız.
Onların gönlünde ve gözünde o mesele neyse, biz de aynen onlar gibi düşünüp davranmalıyız. Çocuklara yaklaşırken çocuk gibi olmanın, onlarla birlikte çocuklaşmanın tam zamanıdır. Okulların açılması fırsat bilinmeli ve çocukların sevebileceği müsbet, faydalı hallere bürünerek onların rahatlaması ve okulu benimsemeleri sağlanmalıdır.
Okul idarecileri ile görüşerek çocuklarımızın ibadet edebilecekleri, Allah’ı teneffüslerde de olsa hatırlayabilecekleri mekânların olup olmadığı sorulmalı; eğer yoksa bu ibadetleri yerine rahatlıkla getirebilmek için mekânların sağlanması gerekiyorsa yazılı olarak okul idaresine veya bir üst makama bildirilmelidir.
İşin doğrusu ve yapılması gereken en önemli şey ise çocuklarımızla evlerimizde ne kadar ilgileniyorsak okuldaki durumlarını da takip etmek durumundayız. Yoksa çok acayip ortamda çocuklarımız avucumuzdan uçar gider.
Her işte olduğu gibi çocuklarımızı terbiye etmek de bilgi istiyor, emek istiyor, takip istiyor. Mükâfatlandırmak ve tebrik etmek de istiyor.