"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Siyasete her şeyi fedâ edenler

M. Latif SALİHOĞLU
08 Kasım 2022, Salı
Bu yazının ana konusu olan “Siyaset uğruna ve sâir dünyevî makamlar için insanların neleri fedâ ettiği”ne dair projektör ifadelerden biri şudur: “Bu zamanda ve bilhassa dalaletten gelen gaflet-i umûmiyede, siyaset ve felsefenin galebesinde, enaniyet ve hodfüruşluğun heyecanlı asrında büyük makamlar her şeyi kendine tabî ve basamak yapar.

Hatta dünyevî makamlar için dahi mukaddesatını âlet eder.”

Emirdağ Lahikası-l’de yer alan bu ifadelerin benzerini sair mektup ve lâhikalarda da bulmak mümkün. İhtiyaca binaen, mükerreren zikrediliyor demek ki.

Hakikaten, bakıp gördüğümüz kadarıyla da, şu zamanda yüksek içtimaî mevkileri işgal eden bazı kimseler, siyaset için, makam-mevkî için ve sâir dünyevî menfaatler uğrunda âlet etmedikleri, dahası fedâ etmedikleri neredeyse hiçbir şey kalmamış durumda.

Oysa, mütedeyyin ve bilhassa hamiyet sahibi kimseler için, bu durum tam tersine olması ve öyle işlemesi gerekmez miydi? Şüphesiz ki evet.

Nitekim Bediüzzaman Hazretleri de yapılan bir ithama karşı vermiş olduğu veciz cevapta bu noktaya net ifadelerle açıklık getiriyor.

Mesela, şikâyet babında ileri sürülen “Dinî hissiyatı siyasete âlet ediyor” diye yapılan bir ithama karşı şu cevabı veriyor: “Beni tanıyanları işhad ediyorum ki, değil dini siyasete âlet—belki siyasî olduğum zamanda dahi—bütün kuvvetimle siyasetleri dine âlet ve tâbi yapmaya çalıştığımı, bütün tarih-i hayatım ve dostlarım şehadet ederler.” (Age, s: 359)

Böyle davranmasının ve talebelerinin de aynı davranışta bulunmaları gerektiğinin izahını da şu söylerle yapıyor Hz. Üstad: “Nasıl ki, ehl-i hamiyet bir insan, dostların hayatını kurtarmak için kendini feda eder; öyle de, ehl-i îmanın hayat-ı ebediyelerini tehlikeli düşmanlardan muhafaza etmek için, lüzum olsa—hem lüzum var—kendim, değil yalnız layık olmadığım o makamları, belki hakîki hayat-ı ebediyenin makamlarını dahi fedâ etmeye, Risâle-i Nur’dan aldığım ders-i şefkat cihetiyle terk ederim.” (Age)

Burada “hakîki hayat-ı ebediyenin makamlarını dahi fedâ etmek”ten söz eden nihaî sınırda bir ifade kullanılıyor ki, bunun daha ötesi yok.

Demek ki, dünya ahvâli ve siyaset âlemi her ne şekilde olursa olsun, dinin mukaddes değerlerini onlara âlet ve basamak yapmamalı, öyle bir vartaya düşmekten şiddetle içtinap etmeli. Zira, vebâli büyük, günahı pek ağırdır. Haliyle, cezası ve tokadı da ona göre pahalıya mal olur.

Cenâb-ı Hak, bizi dini siyasete, ticarete, şahsiyete âlet yapmaktan ve malzeme olarak kullanmaktan muhafaza eylesin.

                                                                                ***

GÜNÜN TARİHİ   8 Kasım 1973

Çamlıbel’in “Hamd û Senâ”sı

Meşhûr edip, şair, yazar Faruk Nafiz Çamlıbel, 8 Kasım 1973’de İstanbul’da vefat etti.

Çamlıbel’in hayatını derinden etkileyen iki hadiseye dair iki şiiri var: Bunlardan biri Anadolu seyahatinde aldığı ilhamla yazdığı  “Han Duvarları” şiiri, diğeri Yassıada’daki işkenceli hayatına dair “Zindan Duvarları” başlıklı parça-bölük şiirleridir.

Şairin bir de “Hamd û Senâ” isimli bir şiiri vardır ki, bazı kısımlarını takdim ederek noktayı koyalım.

Ne var ki mevcûd ise âlemde, güzel, doğru, iyi;

Arayan fikri, bulan rûhu, seven sevgiliyi

Bize bahşetmiş olan Hazret-i Rahmân’a şükür.

 

O büyük Rabb’e şükürler ki, ayak bastığımız

Yeri halketti, barınsın diyerek varlığımız;

Ve yer üstünde hayâlin cereyânınca uzun,

O büyük Rab ki, ışıklar yakıyor göklerde,

Lûtfunun feyzini, görsün diye insan yerde;

En büyük nîmete hamd, en küçük ihsâna şükür.

Okunma Sayısı: 1584
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Abdullah Tunç

    8.11.2022 11:35:06

    Bir sevab-ı görüp binler günahı görmemek ve deh şetli canileri âlicenabâne affetmek bu asrın acip hastalığıdır.Ayrıca "Onlar dünya hayatını seve seve tercih ederler.(İbrahim süre:3) bu da bu asrın acip bir hastalığı ve dehşetli bir marazıdır.Siya set bu hastalığın bu mara zın en dehşetlisidir.İslam alemi bu canavarın kıska cında can çekişiyor.Mane vi değerlerini heba ediyor. Zalim oluyor,zulümlere şe rik oluyor.Üstad'ımız; buna karşı "Kuran-ı Mu'cizülbe yan'nın tiryak misal ilaçlarının naşiri olan Risale-i Nur dayana bilir ve onun metin,sarsıl maz,sebatkâr,halis,sadık, fedakâr şakirtleri mıkave mey edebilir."Hastalık belli ,ilaç belli,geriye ilaçları al mak,kullanmak kalıyor.Ak lı olan bu kudsi ilaçları alır, kendisini ebediyen tedavi eder.

  • S.topuz

    8.11.2022 08:19:27

    Malum zihniyyetin iktidar olması ve ikdidarda kalması için her şey mübah ve her şey meşrudur. Bu konuda fetva verecek ulemai Su' denebilecek çok fetvacıları da,hukukcuları da yeterince bulabiliyorlar! Dünya siyaseti aldatıcıdır. Aldandılarda. Ve netice ortada.Allah islah etsin ve basiret versin ve onların sihir ve şerlerini def ve ref etsin inşaallah.

  • Ali R. Yardimoglu

    8.11.2022 06:30:36

    ..gönlümü çekse de, yârin hayali, aşmaya kudretim yetmez, cibali. yolcuyum, bir kuru yaprak misali, rüzgârın önüne, katılmışım ben....

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı