Demokrat Parti’nin iktidara gelmesinden hemen bir yıl sonra, ortaya Ticanîler diye tuhaf bir grup çıktı.
Başlarında Kemal Pilavoğlu isimli şahsın bulunduğu bu grubun en bâriz özelliği, büst ve heykel kırmak idi.
Ankara ve yakın çevresi başta olmak üzere, çeşitli merkezlerde M. Kemal’in büst ve heykellerini balyozlarla kırıp parçalayan Ticanîlerin bu hareketine karşılık olarak, 1 Temmuz 1951’de yurdun çeşitli yerlerinde protesto mîtingleri yapıldı.
Besbelli ki, bu bir kumpas hareketiydi ve bu anormal davranışlar bahane edilerek bazı gizli emellere varılmak isteniyordu. Nitekim, öyle oldu ve aynı Temmuz ayı içinde 5816 sayılı Koruma Kànunu çıkartılmış oldu.
1960 Darbesi’ne karşı sadece “heykel kırma”ya karşı yorumlanıp uygulanan bu kànun, darbeden sonra “tenkit” hususu da eklenerek mevcut lastikli şekle sokulmuş oldu... Şimdi, 68 yıl önce yaşanan o hadiselerin kısacık bir seyrine bakalım.
* * *
Koruma Kànunu’nun gündeme gelmesinin sebebi, daha evvel de temas ettiğimiz gibi o günlerde yaşanan büst ve heykelleri kırma furyasıydı.
Ticaniler denilen grup, yurdun muhtelif yerlerinde, bilhassa Ankara ve çevresinde habire büst ve heykel kırıyordu. (Ulus Meydanı’ndaki heykelin güpegündüz kırılması hadisesi, çok düşündürücüydü.)
Sonradan, bu gruptan bazı şahısların CHP üyesi olduğu tesbit edildi.
Ancak, buna rağmen, CHP ve onun emir kulu gibi çalışan günün medyası, iktidardaki DP hükümetini suçluyordu.
İnönü, Menderes hükûmeti’nin irticayı cesaretlendirdiğini söyleyip duruyordu. Basın, bütün gücüyle DP'lilere yükleniyordu. Bu işin bir provokasyon olduğunu ortaya çıkarmanın zorluğu ortadaydı. Zira, DP iktidarda olmasına rağmen, asker, basın ve bürokrasi hâlâ CHP'nin tesiri altındaydı.

Üstad Bediüzzaman'ın da ifadesiyle, Demokratlar iktidarda olmasına rağmen, Halkçılar bir cihette onlara galip durumdaydı. (Emirdağ Lâhikası: 386)
Ticanî meselesinin, doğrudan Demokratları yıpratmak ve halkın gözünden düşürmek için çıkartılmış olduğunu söylüyor ve bu cihetten gelecek zararın telâfisi için Demokratlara bazı tavsiyelerde bulunuyordu: "Eskilerin lüzûmsuz keyfì kànunları ve sûi istimâlleri neticesinde, belki de tahrikleriyle zuhûr eden Ticânî meselesini dindar Demokratlara yüklememek ve âlemi İslâmın nazarında Demokratları düşürmemenin çare-i yegânesi kendimce böyle düşünüyorum..." (Tarihçe-i Hayat: 537)
Çare olarak, Demokratlara, Ayasofya'nın yeniden ibadete açılması ve Risâle-i Nur'un tam serbestiyeti için çalışması tavsiye ediliyor. Demokratların bu tavsiyelere ne ölçüde uydukları ayrı bir müzakere konusu. Ancak, şu Ticanî meselesiyle heykel kırma hadisesinin, Demokratları sıkıntıya sokmak için tezgâhlanan bir oyun olduğuna şüphe yok.
Meclis'te Demokratların çoğu değil, ancak bir kısmı bu oyuna getirildiği için de, maalesef netice alınıyor. Bununla beraber, 1951-60 yılı arasındaki 9-10 yıllık süreçte, 5816 sayılı kànun kadük kalmış, işlemez halde bırakılmıştır. Heykel kıran Ticanîler dışında kimse cezalandırılmamıştır. Kànunun fikir hürriyeti aleyhinde kullanılacak şekle sokulması, 1960 Darbesi’nden sonra olmuştur.
Son olarak, DP milletvekili Halide Edip Adıvar’ın o günlerde konuya dair söylediklerine yerverelim. Şunu diyor: 'Tasarıyı getirenlerin esas fikriyle hepimiz hemfikiriz; fakat, bunun için yeniden bir kanun yapmak, Atatürk'ü tarihten önceki Asuriler, Babillilerin yaptığı gibi ilâhlaştırılmış, putlaştırılmış insanlar arasına koymaktır. Ceza kanunundaki hükmü bir tarafa bırakarak yeni bir kanun yapmayı bir şark zihniyetinin (kurnazlığının) yeni bir mahsûlü diye telâkki ederim. Yani, tarihte put haline gelen ve bugün yerinde yeller esen eski saltanatlar devrinde şahsı ilahlahlaştırmak ve onlara adeta bir put gibi tapmak zihniyetinin tekrar hortlaması gibi geliyor bana."