"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“İşittik ve itaat ettik” nidası

Mehmet ÇETİN
03 Kasım 2012, Cumartesi
Na’bü­dü Mü­ta­lâ­a­la­rı - 27

“Se­mi’nâ ve a­ta’nâ” i­fa­de­si i­le tek­rar­la­nan “i­şit­tik ve i­ta­at et­tik” ni­da­mız o­lan bu ü­çün­cü ya­zı­mız­da “na’bü­dü” mâ­nâ­sı­nı mü­ta­lâ­a­ya sı­ra gel­di. Bu i­fa­de­ler­de çok ma­na­la­rın sak­lı ol­du­ğu­nu baş­lan­gıç­ta söy­le­miş­tik.
“Se­mi’na ve a­ta’na guf­ra­ne­ke Rab­be­nâ” ya­ni “İ­şit­tik ve i­ta­at et­tik ey Rab­bi­miz, af­fı­nı di­le­riz.” du­â­sın­da bu­lu­nan “Rab­be­nâ”da sak­lı “nâ” (biz) za­mi­ri he­pi­mi­zi bu du­â­ya da­hil ey­le­mek­te.
Ne­yi i­şit­tik ve i­ta­at et­tik? Pey­gam­ber­le­re ge­len­le­re, ya­ni Al­lâh’a, me­lek­le­ri­ne, ki­tap­la­rı­na, pey­gam­ber­le­ri­ne i­man et­me­yi i­şit­tik ve ka­bul et­tik.
“İ­şit­tik ve i­ta­at et­tik,” â­yet­te ço­ğul ta­kı­sı i­le yer a­lır­ken; üm­me­te “böy­le de­yin” ma­na­sın­da yol gös­ter­mek­te. Bi­zim de, a­sır­lar son­ra za­man sah­ne­si­ne çık­ma sı­ra­mız gel­di ve u­bu­di­yet sa­fın­da, bu sa­tır­lar a­ra­sın­da o­ku­yu­cu­la­rı­mız­la be­ra­ber “Se­mi’na ve a­ta’na guf­ra­ne­ke Rab­be­nâ” di­yo­ruz. Böy­le­ce Rab­be­nâ’da­ki “nâ”ya da­hil o­lu­yo­ruz.
“Ey Rab­bi­miz!” der­ken üç ta­ne ni­dâ yük­se­li­yor. Bi­rin­ci o­la­rak, vü­cu­du­muz­da­ki zer­re­ler hep be­ra­ber hâl dil­le­riy­le; i­kin­cisi, ehl-i tev­hid o­la­rak; ü­çün­cüsü i­se kâ­i­nat­ta­ki bü­tün mev­cu­dat hâl dil­le­ri i­le “Ey Rab­bi­miz, biz de em­ri­ni i­şit­tik ve i­ta­at et­tik” diyor­lar.
E­vet, kâ­i­nat ve mah­lû­kat ta­i­fe­sin­de ne­ler var­sa hep be­ra­ber bin­bir li­san­la­rı i­le ni­da e­de­rek “Se­mi’na ve a­ta’na guf­ra­ne­ke Rab­be­nâ” di­yor­lar.
Ya ben? Vü­cu­dum­da­ki zer­re­ler, ehl-i tev­hid ve kâ­i­nat bu müş­te­rek­li­ği ve be­ra­ber­li­ği i­fa­de e­der­ken ben ne ya­pı­yo­rum? Gün­lük, an­lık hâl­le­rim­le ne ka­dar “Se­mi’na ve a­ta’na guf­ra­ne­ke Rab­be­nâ” di­ye­bi­li­yo­rum? Ey Rab­bim! Bü­tün ku­sur, acz ve fak­rım­la u­bu­di­yet di­va­nı­na du­ra­rak ben de ay­nı mü­na­ca­ta iş­ti­rak e­de­rek ‘Se­mi’na ve a­ta’na guf­ra­ne­ke Rab­be­nâ’ di­yo­rum, ka­bul ey­le Al­lâh’ım, â­min.
Bu sü­ku­tî ka­bul ve mem­nu­ni­ye­tin hu­zu­ru­nu ya­şar­ken, ö­te­ler­den â­de­ta i­ti­raz­vâ­rî bir so­ru so­ru­lur: İ­na­nan­lar, mü­kel­le­fi­yet­le­ri­ni ka­bul et­tik­ten ve a­mel de et­tik­ten son­ra bu mağ­fi­ret ne­yin ne­si? Ni­çin o­na ih­ti­yaç du­yul­muş? De­mek ki â­min de de­nil­se ko­nu tam an­la­şıl­ma­mış.
Be­ri­ler­den ce­vap ge­lir ik­na e­der­ce­si­ne: Her ne ka­dar on­lar mü­kel­le­fi­yet­le­ri­ni ye­ri­ne ge­tir­miş ol­sa­lar da bir ku­su­run sa­dır ol­ma­sın­dan kork­tuk­la­rı i­çin mağ­fi­ret di­le­mek­te­dir­ler. Her gün yet­miş de­fa mağ­fi­ret di­le­yen Re­sûl-i Ek­rem (asm) bu ko­nu­da da Reh­ber-i Küll ve Mut­lak­tır (asm). Ay­rı­ca biz kul­lu­ğun han­gi mer­te­be­sin­de o­lur­sak o­la­lım, Rab­bi­mi­zi lâ­yı­kıy­la se­na e­de­me­dik, e­de­me­yiz; o hal­de mağ­fi­ret di­le­me­miz lâ­zım­dır.
Mağ­fi­ret et­me­de, af­fet­me­de en mü­kem­mel o­lan Sen­sin, o hal­de bi­zi af­fet. Bu­nu da i­lân e­di­yo­ruz Rab­bim! Çün­kü Sen af­fet­me­yi çok se­ver­sin.
Bu â­ye­tin ben­ze­ri mâ­nâ­sın­da o­lan “Ey Rab­bi­miz! Biz in­dir­di­ğin ki­ta­ba i­nan­dık ve pey­gam­be­re uy­duk…” 1 i­le “Rab­bi­miz! Biz, ‘Rab­bi­ni­ze i­man e­din’ di­ye i­ma­na ça­ğı­ran bir da­vet­çi i­şit­tik, he­men i­man et­tik. Rab­bi­miz! Gü­nah­la­rı­mı­zı ba­ğış­la.” 2 ve “Ya Rab­be­nâ! der­ler: İ­nan­dık i­man ge­tir­dik, şim­di Sen bi­zi şe­ha­det ge­ti­ren­ler­le be­ra­ber yaz” 3 ve “Rab­bi­miz! Biz i­man et­tik; öy­le i­se bi­zi af­fet;” 4 ve tes­bit e­de­bil­di­ği­miz bu â­yet­ler­le Rab­bi­miz; gön­der­dik­le­ri­ne i­man et­ti­ği­mi­zi i­lân et­me­mi­zi, ik­rar et­me­mi­zi ve ni­ha­ye­tin­de de mağ­fi­ret di­le­me­mi­zi ta­lim bu­yur­mak­ta­dır.
Rab­be­nâ’lı â­yet­ler­den bi­zi deh­şe­te dü­şü­re­ni de var: “O gü­nah­kâr­la­rın, Rab­le­ri hu­zu­run­da baş­la­rı­nı ö­ne e­ğe­cek­le­ri, ‘Rab­bi­miz! Gör­dük duy­duk, şim­di bi­zi (dün­ya­ya) ge­ri gön­der de, i­yi iş­ler ya­pa­lım, ar­tık ke­sin o­la­rak i­nan­dık’ di­ye­cek­le­ri za­ma­nı bir gör­sen!” 5 â­ye­tin­de­ki gü­nah­kâr­lar da “Gör­dük ve duy­duk” der­ler. A­ma ge­cik­me­li o­lan ve i­şe ar­tık ya­ra­ma­yan bir gör­me ve duy­ma­dır bu. Al­lâh mu­ha­fa­za ey­le­sin, â­min.

Dip­not­lar: 1- Âl-i İm­ran: 53. 2- Âl-i İm­ran: 193. 3- Ma­i­de: 83. 4- Mü’mi­nun: 109. 5- Sec­de: 12

Okunma Sayısı: 5410
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı