24 Şubat 2011, Perşembe
“Marifet, iltifata tabidir.” yabana atılamaz bir hakikattır. Ancak marifet sadece iltifat için yapılıyorsa elbette bu da doğru değildir, marifete iltifat istemek ise adeta bencilliktir.
Hayatı, insanlardan teveccüh için değil Allah rızası için yaparak sürdürmeli. Ancak burada iltifatı teşvik edici olması noktasından değerlendirmeli. Yapılan işlerde iltifatın, tebriğin ve teşviğin tesirinin mühim olduğu bir hakikattır, bunu anlatmak isteriz.
Evet “İnsan, ihsanın esiridir.” esası gereği iltifat ve ihsan gördüğü noktada teşvik alır, heyecanlanır. Bir mânâda ihtiyacı da vardır. Zira heyacan ve “şevk hayatın matiyyesidir,” bineğidir.
Meselâ Yeni Asya ve Sentez Haber okuyucuları, okudukları yazıları takdir edip teşvik ederken istikamet bile verirler. İşte bu hâl ise; bir bütünün parçası olarak beraberlik ve kardeşlik havasını ihya etmenin numunesidir. Bu cümleden hareketle önceki yazılarımızı okuyup teşekkür ve teşvik ederek istikamet veren çok sayıdaki okuyucularımıza bu satırlarda biz de bilmukabele teşekkür eder, duâlarını bekleriz.
Ali Kızgıngüneş, Said Hafızoğlu, Habib Doğan, Halil Baran, Hayri Gündoğan, Muzaffer Erol, Sezai Mumcu, Bilal Tunç, Bülent Ertekin, Vehbi Kara, Hasan Bulut ve Hollanda’dan Akif Kara ve kardeşim Ahmet Çetin, eşim ve evlâtlarım ve telefon ile tebrik ve teşvik eden arkadaşlarım ise bunlardan bazılarıdır.
“Na’büdü Mütalâası” inşâallah zaman zaman devam edecek, zira hem hayat devam ediyor, hem de na’büdü hayatımızın her an ve yerinde mevcudiyetini muhafaza ediyor.
Mütalâalarda diğer tefsirlerden istifadeler bize Üstadımızın bir vechesini daha yeniden anlamamıza vesile oldu. Risâle-i Nur’da bahsedilen hakikatları diğer müfessirler tefsirlerinde bahsetmişler. Ancak Üstadın onlardan farklı şekilde bahsetmesini, tefsir farklılığını, ifade zarafetini vs.’yi beraberce okuduk. Biz, Risâleyi okurken selefin bütün eserlerinin hülâsasını Üstadın ifadesi ile okumuş olduğumuzun farkına vardık.
“Risâletü’n-Nur hakaik-i İslâmiyeye dair ihtiyaçlara kâfi geliyor, başka eserlere ihtiyaç bırakmıyor. Kat’î ve çok tecrübelerle anlaşılmış ki, imanı kurtarmak ve kuvvetlendirmek ve tahkikî yapmanın en kısa ve en kolay yolu Risaletü’n-Nur’dadır.” Elhak doğrudur. Allah nasip ederse meselâ, “sırate’l-müstakîm” mütalâamızda diğer tefsirler ile Risâle-i Nur farkını elimizden geldiği kadar tesbit ve ifade etmeye çalışacağız.
Bu vesile ile “Risâletü’n-Nur çok mütenevvi hakaike dair olduğu halde, telifi zamanında, yirmi seneden beri ben muhtaç olmadım. Elbette siz, yirmi derece daha ziyade muhtaç olmamak lâzım gelir” tavsiyesini daha iyi anlamaya çalışacağız.
Ayrıca Üstadın bahsettiği ve hassaten dikkat çektiği hususları da bu tahkikatımızda gördük. O da: “…bazı ulemanın yeni eserlerinde meslek ve meşrep ayrı ve bid’atlara müsait gittiği için,” 1 dikkatli olmamız gerekmektedir. Yıllardır, “hakaik-i İslâmiye”ye dair Külliyatın haricinde eserleri okuma ihtiyacını hissetmeyen Nur Talebelerininin isabetliliğini bir daha anlamış oluyoruz.
Risâle-i Nur’un dili hakkındaki mütalâamıza Vehbi Kara’nın yaptığı tesbitler elhak doğrudur. Zaten aynı hususlardır ifade edilen. Hakkı ve haseni bulduktan sonra ehak ve ahsen için ihtilâf çıkarmanın âlemi yok. Sadece kullandığımız ve seçtiğimiz kelimelerde dikkatli olmalıyız. Hususan tuzaklarla dolu olan uydurukca ve yeni çıkarılan kelimeleri kullanmada müteyakkız olmamız hatırlatılmakta. Dâvâsını en iyi anlatan, belâgatın mükemmel eseri olan Külliyat bu konuda da rehberdir vesselâm.
Yeni Asya’nın neşrinde, oturmuş ve istikrar kazanmış bir nizâm var. Neşredilen yazılar ehil bir heyet ile Risâle-i Nur muvazenelerinden geçer, değerlendirilir ve neşredilir. Diğer pekçok gazete ve dergide çok zıt ve tezatlarla dolu sesler, yorumlar var iken Yeni Asya’da uhuvvetin, ittihadın, istikametin, istikrarın, sebatın, sadakatın vs. alâmetlerini görürsünüz.
“Babamın Omuzları Düşmüş” başlıklı yazımız, bir mânâda İhtiyarlar Risâlesi’nin sadırdan nebeân eden satırlarımızdaki ifadesidir. Ümitsizlik, hayattan bıkmışlık ve alınmak bizim işimiz değil, kaybedecek zamanımız da yok. Zira bekleyen hizmetler var…
Kosturma’da, Tatar Camii’nde iken Üstad âhir ömründeki planından ve hissiyatından haber verir. Dünyanın fanîliğinden, insanlar arasına karışmamaktan, uzlete, inzivâya çekilmekten bahseder. Gerçi Kader-i İlâhî, bu talebini Medrese-i Yusufiye köşelerinde kabul eder, bu da ayrı hikmet. İşte bu hissiyâtı yaşayan Üstad, ihtiyarlara Yirmi Altıncı Lem’a olan İhtiyarlar Risâlesi’nde ısrarla tavsiyelerde bulunur. Yazımızda bu hissiyâtı yaşadığımızı ve tavsiyeleri tatbik ettiğimizi ifade ile aldığımız dersi anlattık. Evet ilerleyen yaş ve yıllarda karşılaşacağımız ihtiyarlığın içerisinde hayata bakışımızı istikametlendirmektir muradımızdır.
Acz ve fakr konusunu her yaş ve zeminde hatırdan çıkarmamak çok mühimdir. Yoksa, yaşlandık, her şeyden elimizi çekelim, bir kenarda oturalım demek değildir ki, zaten mü’mine ve Nur Talebesine de yakışmaz.
Evet her yaşın ayrı güzelliği var. Bunların farkında olarak hayata devam ise ayrı bir güzellik.
Evet, ne kadar plan yapsak da asıl planı yapan biz değiliz. Sözüm o ki; Azrail’in (as) varlığına ve vazifesine iman ediyorum, ama onu sevmemi de imanım gereği biliyor ve anlıyorum artık…
Dipnot: 1- Kastamonu Lâhikası, s. 97.
Okunma Sayısı: 1904
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.