Bugün “Demokrasi Bayramı” dışında hangi konuyu yazsak yavan olur, basit kalır.
14 Mayıs 1950’de yaşanan ve “Beyaz İhtilâl,” yahut “Demokrasi Bayramı” diye isimlendirilen demokratik gelişme, Türkiye tarihinin dönüm noktalarından birini teşkil ediyor. Dolayısıyla, bugün yazacaklarımız da, bu tarihî hadise ile ve devamındaki gelişmelerle ilgili olacak.
«
İlk öğretmenlik yaptığım Diyarbekir Hazro ilçesinin Yazgı (Barkuş) köyünde tanıştığımız medrese eğitimi görmüş yaşlıca bir imam vardı. Haftanın birkaç günü akşamları okul lojmanına yanımıza gelir, diğer öğretmenlerle birlikte tatlı ders-sohbetler yapardık.
Bir gün bize şunları anlattı:
- 14 Mayıs 1950’te Demokrat Partinin iktidara gelmesi, bizi ziyadesiyle sevindirdi. Âdeta bayram olmuş gibi seviniyorduk. Sevincimizin asıl sebebi, 18 yıldır yasaklanmış olan Muhammedî ezanın serbest bırakılacağına olan inancımız, kanaatimiz. Nitekim öyle oldu. Genel seçimlerin üzerinde henüz bir ay kadar zaman geçmişti ki, müjdeli haberler gelmeye başladı. Duyduk ki, Demokrat Partili bir grup milletvekili, Meclis’e bir kanun teklifi vermiş. Ezan üzerindeki yasağın kaldırılmasını istemişler. Haziran ayı ortalarında, nihayet Meclis’in kararı kesinlik kazandı. Millet Meclisi’nin kararı ile ezan-ı Muhammedînin serbest bırakıldığını duyduk. Dünyalar bizim oldu. Ortalık bayram yerine döndü. Kurbanlar kesildi. O gün kurbanlar eşliğinde ve gözyaşları arasında defalarca ezan okuduğumu hatırlıyorum.
«
Daha sonraki yıllarda, başkasından da benzer tarzda yaşanmış hikâyeleri duyduk, dinledik, not ettik.
Bundan yirmi yıl kadar evvel gittiğimiz Kahramanmaraş’ta “Demokrat nalbur” lâkaplı bir zât ile tanıştık. O da bize benzer şeyler anlattı. 14 Mayıs seçimlerinden hemen sonra şahit olduğu acip bir hadiseyi bize şöyle nakletti:
- Demokrat Parti olarak, hemen her yerde olduğu gibi Maraş’ta da büyük bir zafer kazandık. O zamanki seçim sistemi gereği bütün milletvekillerini biz aldık. Sevincimiz büyüktü. Bize o günleri gösterdiği için Rabbimize şükrediyorduk… Nihayet, sıra geldi mebuslarımızı Ankara’ya göndermeye. Mazbatayı almaya gidecekler ve yeni Meclis’te göreve başlayacaklar. Yeni vekillerimizi Başkent’e götürecek otobüsün olduğu yere toplandık. Büyük bir kalabalık vardı; haliyle, heyecanımız da büyüktü. Mebuslar da geldiler ve bizimle vedâlaşmadan önce şunu sordular: “Sizin vekilleriniz olarak Ankara’ya gidiyoruz. Bizi seçen sizler ne istiyorsunuz? Bize taleplerinizi söyleyin, biz de elimizden geldiğince o talepleri karşılamaya çalışalım.” Bizi ise, hep bir ağızdan “Ezanımızı istiyoruz. Muhammedî ezanın serbest olmasını talep ediyoruz” dedik. Onlardan biri Sorbon mezunu bir doktor idi ve hayretle tekrar sordu: “Sadece bunu mu istiyorsunuz? Başka bir şey istemiyor musunuz?” diyerekten. Biz yine aynı talebimizi tekrarladık: “Evet, sadece ezanımızı istiyoruz ve şimdilik başka bir şey istemiyoruz” dedik. Ve, sevinç gözyaşları ile mebuslarımızı Ankara’ya yolcu ettik.
«
Son olarak, o günlerin genel atmosferi hakkında şöyle özet mahiyette bir bilgiyi paylaşalım:
O günlerin dinî tandanslı gazete ve mecmuaların hemen tamamı “Mareşalin Partisi” diyerek “Milletçiler”i destekliyordu. Buna mukabil, Üstad Bediüzzaman ve talebeleri "Demokratlara nokta–i istinat" olduklarını izhar ettiler. Hatta, Nur Talebelerinden bazıları Emirdağ’da Demokrat Partiye kaydını yaptırıp vazife aldılar. İşte, bu dostane tavrın memleket sathında duyulmasıyla birlikte büyük moral kazanan Demokratlara halkın teveccühü de büyük oldu.
Nihayet, 14 Mayıs günü geldi ve 3 büyük parti birbiriyle yarışarak sandığa gitti. Sandıktan çıkan sonuç şu oldu: DP yüzde 53, CHP yüzde 39 ve MP yüzde 3.1, Bağımsızlar yüzde 5 civarında oy aldılar.
Demokratların kazanmış olduğu bu zafer, ülkede bir bayram havası estirdi. Hürriyete, adâlete, demokrasiye susamış insanlar elbette sevinecekti.
Evet, yurdun her tarafında maddî-mânevî bahar havası hissediliyordu. Ne var ki, bu huzurlu atmosferden rahatsız olanlar da vardı. Işıktan korkan yarasa tabiatlı bu kimseler, demokrasi bayramının daha ilk günlerinden itibaren sinsi bir faaliyetin içine girdiler. 1950–60 yılları arasında yapılan üç genel seçimi de Demokratların kazanıp her defasında tek başına iktidar olması, vatan ve millet düşmanlarının sabrını taşırmış olmalı ki, bir cuntanın eliyle darbe ortamını hazırladılar ve ordumuzun efradını da emellerine alet ederek, 27 Mayıs 1960'ta milletin hür iradesini hançerlemiş oldular.
Evet, vatana-millete en büyük kötülüğü yapan, şüphesiz ezanı yasaklayan ve ezana hizmet ettiği için dindar Demokratlara darbe yapan asker-sivil jakoben Kemalistler idi. Bu asil milletin evlâtlarının iki eli, her iki dünyada da bunların yakasında olacak.