Nur talebelerinin ve mazlumların avukatı merhum Bekir Berk Ağabeyin hanımı Şükran Berk Abla, geçen yıl bu zamanlar berzah âleminde onu bekleyenlere kavuşmuştu.
Şükran Berk Abla 28 Mayıs 2024 tarihinde vefat etmişti. 29 Mayıs günü, İstanbul’un fetih kutlamaları eşliğinde, güzel bir bahar gününde dualarla Eyüp Sultan Mezarlığına Bekir Berk Ağabeyin kabrine defnedildi.
Şükran Abla, bu dünyada ahirete özlemle yaşayan bir hanımdı. Onu, Eskişehir’den İstanbul’a ilk geldiğim 2007 yılında tanımıştım. Onun Eskişehir’de akrabaları bulunduğundan Eskişehir’e geldiği zamanlar da görüşüp derslere giderdik. İstanbul’da uzak semtlerde oturduğumuz için bir kaç ziyaret ve röportaj için evine çok az gidebildim. Daha çok telefonla görüşürdük. Kendisi hayatını kısaca şöyle anlatmıştı: “1950 yılında Tekirdağ’ın Mahramlı Köyü’nde dünyaya gelmişim. Beş kardeşiz. Babam hem kişilik olarak hem de eğitimci olduğu için, tahsil yapmamızı çok isterdi. Her yıl beni köyden Tekirdağ’a Yatılı Öğretmen Okulu sınavlarına götürürdü. Annem Kur’ân-ı Kerîm okuma ve tecvid bilgisi konusunda çok iyiydi. Ben Kur’ân eğitimimi annemden aldım. Annem de halasının eşi olan Süleyman Hilmi Tunahan’dan Kur’ân-ı Kerîm eğitimi almış. Annem ve teyzem ikizmiş. Süleyman Hilmi Tunhan ile evli olan halasının çocuğu olmadığı için dedeme “Sizin ikiz kızlardan birini evlatlık verseniz” demişler. Dedem de annemi vermiş. Annem 5 yaşına kadar onlarla yaşamış. Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri kendi hattıyla yazdığı Kur’ân-ı Kerîm hediye etmiş. Annem ömrünün son ânına kadar sadece o Kur’ân’dan okurdu. Annem babamın aksine fazla mutaassıptı. Tahsil görmemi istemezdi. Bunun için ortaokula kadar okuyabildim. İçimdeki şiddetli okuma arzusunu sonraki yıllarda Risale-i Nur karşılamış oldu. Risale-i Nur ile her şeyi okuyabildim elhamdülillah.”

RİSALE-İ NUR VE İTTİHAD İLE TANIŞMASI
Risale-i Nur ve Yeni Asya ile nasıl tanıştığına dair sorduğumuz suali ise şöyle cevaplamıştı: “Teyzemin oğlu vesilesiyle oldu. Bana okumam için Risale-i Nurdan kitaplar verdi. Daha sonra beni semt derslerine yönlendirdi. İttihad Gazetesini de bize derslerde tanıttılar. 1968 yılında İttihad Gazetesini tanımış oldum. O zamanlar Eskişehir’de ikâmet ediyorduk. Orada Akoğlan Cami vardı. Ali Rıza Hoca her Perşembe sohbetlerinde Risale-i Nurlardan anlatırdı. Biz de, bazen iki vasıta değiştirerek, bazen de bir vasıta ve yolun kalanını yürüyerek onu dinlemeye giderdik. Cami çıkışında İttihad Gazetesi satılırdı. İttihad Gazetesi’nin hanım yazarları Zeynep Münteha Polat ve Mümine Güneş Eskişehir’e konferans vermeye gelirlerdi. Biz bu konferansları İttihad sayesinde duyar ve katılırdık. Yine, İttihad Gazetesi vesilesiyle bu yazarlarımızla tanışma ve dost olmak nasip oldu. Böylece İttihad daha çok abla ve kardeş edinmemize vesile oldu, bizi bir araya topladı. Ceylan Çalışkan Ağabeyin ailesiyle de o yıllarda derslerde tanıştım. Kızlarıyla samimî arkadaş olmuştuk.”

BEKİR BERK AĞABEY İLE YOLLARININ KESİŞMESİ
Bekir Berk Ağabey ile izdivaçlarının nasıl olduğunu sorduğumuzda ise şöyle demişti: “İttihad Gazetesi okurken Bekir Berk Ağabeyinizin yazılarını da okuyordum. Onu, Risale-i Nurların ve mazlumların kahraman bir savunucusu, cesur bir avukat olarak tanıyordum. Gazetedeki yazılarını da okuyordum. 1970’li yıllarda Bekir Berk Ağabeyiniz Arabistan’dan radyo yayını yaparken, ben de dinlerdim. Ancak, bir gün ona eş olacağım hiç aklıma gelmezdi. Böyle bir şeyi hiç düşünemezdim. Evvelâ kendimi ona yakıştıramazdım. Onlar bizim için erişilmez insanlardı. Ama Allah nasip edince Eskişehir ve Arabistan da olsa, yollar kesişiyor işte.
İstanbul’a ziyaret ve gezi amaçlı gittiğimde Kutlular Ağabeyin eşi Nevin Hanımla tanışmıştım. O zamanlar Nevin Hanım da Kutlular Ağabeyle evlenmemişti henüz. İkimizin de evlilik düşüncesi yoktu. Vakıf olup hizmet etmeyi düşünüyorduk. Daha sonraki yıllarda Kutlular Ağabeyle Nevin Hanım evlendikten sonra bizim evlenmemize vesile oldular. 1989 yılında evlendik.
“BU DUAYI ONDAN ÖĞRENDİM”
Şükran Abla, Bekir Berk Ağabey ile ilgili çok kıymetli bir hatırayı daha doğrusu bir duayı bize de nakletmişti. Bu duayı onlardan bize kalan bir miras gibi daima hatırlayacağım. Şöyle demişti Şükran Abla: “Bekir Berk Ağabeyiniz kul hakkı konusunda da çok hassastı. Beş vakit namazdan sonra tesbihatta ettiği bir duası vardı. “Ya Rabbi üzerimdeki kul haklarını sen karşıla, ben karşılayamam” diye dua ederdi. Ben de bu duayı ondan öğrendim. Bazen bir insanın karşılığını veremeyeceğim bir iyiliği dokunuyor meselâ. Ben onun karşılığını nasıl vereceğim? İşte o zaman bu duayı ediyorum “Ya Rabbi o kişinin hakkını ben veremem, sonsuz hazinelerinden sen ver” diyorum. Bana iyiliği dokunan yakınlarıma can-ı gönülden böyle dua ediyorum. Tam tersi de olabilir. Birilerine onun size karşılığını vermediği veya veremeyeceği iyilikleriniz olmuştur. Kimsenin telafi edemeyeceği haksızlık ya da zarara uğramış da olabilirsiniz. İşte yine mükafatı verecek olan ancak Allah’tır.”
“TEK ARKADAŞIM YENİ ASYA”
Şükran Abla’ya “Bir ihtiyacınız var mı?” diye soran olduğunda tek istediğinin Yeni Asya olduğunu söylerdi. Rahatsızlıklarından dolayı evden çıkamadığı için “Bana Yeni Asya getirin” derdi. Eski sayıları muhafaza edip tekrar tekrar okuduğunu söylerdi. “Yeni Asya benimle konuşuyor, oradaki 15-16 yazar benim arkadaşım” diyordu. Kimseyle görüşmediğini, tek arkadaşının Yeni Asya olduğunu ifade etmişti.
SON KONUŞMAMIZ
Şükran Abla ile son zamanlarda çok fazla telefon görüşmemiz olurdu. En çok o arardı ve bazen bir saati geçen konuşmalarımız olurdu. Bu konuşmaların tamamı, Risale-i Nurdaki bahislerden, onun geçmiş yıllarda hizmetlerle ilgili hatıralarından, en çok da ahiret âlemlerinden olurdu. Ölüm ve ahiret konusunda konuşurken çok neşelenirdi. Sesinde bir yükselme ve heyecan hissederdim. “Ben kırk yıldır Azrail’i bekliyorum, bir türlü gelmiyor” derdi gülerek. Ölümü beklediğini söylerdi. “Berzah âleminde de Nur Talebeleri beraberler, görüşüp sohbet ediyorlar, bize bakıyorlar, bizim hizmetlerimizi takip edip ilgileniyorlar” diye tatlı tatlı görür gibi anlatırdı. Bir de: “Ben bu dünyada Risale-i Nur’a hizmet etmeyi çok istedim ama hakkıyla edemedim. Evden çıkamayan hasta biriyim, hiç hizmetim olmuyor. Bu hastalıklı bedenden kurtulup ahirete gidince Risale-i Nur için hizmet etmeyi isteyeceğim Allah’tan” demişti. Halbuki, her gününü Kur’ân, cevşen, Risale-i Nur okuyarak geçiyordu. Bunlar en büyük hizmetti. “Ahirette de Risale-i Nur ve Yeni Asya okuyacağım” demişti yine heyecanla.
Son konuşmamızda ısrarla evine davet ediyordu. “Gel bak bir daha beni bulamazsın” demişti. Çok üzgünüm gidemediğim için. Dediği gibi oldu. Ziyaretine gidip son kez görüşmek nasip olmadı. Onu bir daha bulamadım. Bir daha telefonumda “Şükran Abla arıyor” yazmadı. Onunla konuşmalarımızın birinde sohbet ederken “kalp telefonu” konusunda konuşmuştuk. Mesafelerin, zamanın, görüşmek için önemi olmadığını, birimiz dünyada, birimiz ahirette olsak da beraber olacağımızı söylemişti. Şimdi de bizimle irtibatta olduğunu umarak, Şükran Ablayı dualarla yâd ediyoruz.