İlkbahar gelmiş, cemrelerin bir bir düşmesi ile hava ısınmıştı.
Kamış ustasının görevi işte tam da bu havada (mevsimde) başlardı. Suyun kenarlarında olan kamışları toplamanın tam zamanıydı. Eğer vaktini biraz erken ya da biraz geç ayarlar ise kamışlar ya çok kuru ya da çok fazla ıslandığı için çürümüş olacaktı. Çünkü erken toplarsa çok yaş olacağından, geç toplarsa da çok kuru olduğundan kamışlar çürüyecek ve işine yaramayacaktı.
Sabah ezanı okunduktan sonra namazını kılarak yola koyuldu. Yol bir hayli uzundu. Ama o bundan hiç şikayet etmeden ilerliyordu.
Vakit o kadar hızlı geçmişti ki öyle vakti girmişti. Yol kenarındaki çeşmeden abdestin aldı, salkım söğüt ağacının serin gölgesinde namazını eda etti. Karnını doyurmak için, namaz kıldığı ağacın altına oturdu. Karnını doyurup biraz dinlendikten sonra yoluna devam etti.
Ve sonunda bulunduğu sazlığa ulaşmıştı. Kamışlarını görünce yüzü güldü. “Allahım sana şükürler olsun, bu sene de bu güzel kamışları yarattın, rızkımın vesilesi yaptın” diye dua etti.
Eline kamış makasını aldı ve suya girdi. Su ılıktı. İlerleyerek kamışların yanına gitti. O sırada esen hafif rüzgâr ile kamışların çıkardığı sesi dinledi. Bir o yana, bir bu yana sallanarak ne de güzel zikir ediyorlardı. “Ya Hayy senden geldik, sana döneceğiz” diyorlardı.
Bir müddet olgunlaşan kamışların zikrini dinledi. Sonra da onları bir bir kesmeye başladı. Küçük olanları bırakıyordu. Çünkü onlar daha olgunlaşmamışlar, zikirlerini tamamlamamışlardı. Bunlara dikkat ederek bir miktar kamış aldı. Sudan çıktı ve geri dönmek üzere yola koyuldu.
Akşam sobasının yanına koydu kamışlarını. Henüz ıslaklardı. İyice kurumaları gerekiyordu. Eğer şimdi onları deler ise kırabilirdi. Onlar kururken de bütün yılın kokusunu yayıyordu. Yanık bir kokuydu bu. Sanki tencerede kaynayan sütün dibinin tuttuğu anda verdiği koku gibi.
O, Allah’a duyduğu Aşk ile öyle yanmıştı ki her daim kokusu böyleydi. Bu kamışların içleri kızgın bir demirle delinecek, o zaman daha çok yanacaklardı. Ama bu yanma sonucunda daha güzel ses çıkaracaklardı. Bir neyzenin kulağına üflediği nağmelerle hazin hazin zikrederken, “Dinle neyden kim hikâyet etmede ayrılıklardan şikâyet etmede” diyerek insanlara da sırlı hikâyeler anlatacaklardı.
Onun için yanmaya değerdi.